Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İlâhî Hitaba Muhatap İnsan..

Adülaziz Tantik yazdı;,

İlâhî Hitaba Muhatap İnsan..

İlâhî Hitaba Muhatap İnsan…

Allah-İnsan Ahidleşmesi/Sözleşmesi

Yaşam, belirli sınırlar içinde var oluşun aşamalı bir şekilde varlık kazandığı bir zemini işaret eder. Yaşamın kendisinde bir kaotik durum söz konusu; bu kaotik durum tecrübe ile sabittir. Zıtlığın iç içe geçmiş dilemmaları ile birlikte var olma durumu; eğer sınırlar belirgin olmazsa şiddet kaçınılmaz hale gelecektir. Birden fazla gücün aynı zeminde var olduğu bir olguda eğer sınır çizgileri kalınlaştırılmazsa çatışma kaçınılmaz hale gelmektedir.

Çatışmayı önleyecek olan şey ise sınırların muhafazasıdır. Sınır, bir ayrımı işaret eder. Ayrımlar ise karşılıklı anlayış, ya da bir gücün diğerini teslim almasını beraberinde taşır. Çünkü irade ve istek, ayrımların kendi lehine sürekli genişlemesini arzular. Bu arzuyu gemleyecek bir ahde ihtiyaç ise insanlık tarihi boyunca öne çıkan temel olgulardan biridir. Tarih boyunca savaşların ana nedenlerinden biri; sürekli sahip olunan sınırların genişletilmesi arzusunu taşımasıdır. Güç tabiatı gereği sürekli genişlemeyi arzular, önündeki engelleri kaldırmaya çalışır. Bu yüzden güçlü ve zayıf arasındaki çatışma hep güçlünün lehine dönüşür. Bu noktada hak ve hukukun varlığı ancak bir sözleşme ile ve bu sözleşmenin garantörlüğü ile sağlanabilir. Bu konuda oluşacak bir zaaf sorunun devamına yarar…

Her sözleşme beraberinde anlamlı bir şeye çağrıdır. İster bu adalet olgusuna, ister bu bir hukukun korunmasına, ister bu bir zayıf olanın korunması gerektiğine dair iyilik duygusuna matuf olsun bir anlamı ve şiddeti önlemeye matuf bir yaklaşımı içermektedir. Anlam, birlikte var olmak ve barışı ikame etmek ile varlık kazanır.  Çünkü birlikte var olmak ancak barışın ikamesi ile sağlanabilir bir durumdur ve anlamlılığı içinde taşır.

İnsanlık tarihi boyunca yapılan anlaşmalar çerçevesinde barışın ikamesi sağlanabilmiştir. Burada sözleşmenin taraflarının aynı güce sahip olmaları yeterliliği taşımaktadır. Ama gerek şart; sözleşmeyi garanti eden gücün sözleşmenin taraflarını hizaya getirecek bir güce sahip olmasıdır.

Şimdi Allah ve insan arasındaki sözleşmede tarafların biri güçsüz, bütün varlığını borçlu olduğu Yaratıcı Kudret olan Allah’ın kulu olan insan, diğeri ise Kudreti her şeye yeten Allah… Bu sözleşme Allah’ın sözünden asla caymadığı bilgisi ve bilincine dayalı olarak inşa edildiği açıktır. Bu sözleşmede ilk açığa çıkan şey; Allah’ın; ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Sorusuna kalu bela’da insanın; ‘evet, Sen bizim Rabbimizsin’ cevabını vermesidir. Kuran bu sembolik sözleşmeyi bize aktarmaktadır. İnsanın indirildiği/ gönderildiği dünyada insanların kendi aralarında ve yaratılmış varlıklarla ilişkilerindeki barışı ikame… İnsan ve Allah arasındaki ilişkinin barış zemininde varlığını koruması… İlahi rızaya matuf bir istikameti sağlayarak onu cennete taşıyan ve Rabbe dönüşünde hazırlanan mahkeme-i kübra’da yüzü ak olarak ödüllendirilmeyi sağlayan bir ahidleşme anlamlı bir olgu olarak varlık kazanmaktadır. Bir başıboşluğun ve hiçliğin varlık kazanmaması gereken yaşamda sözleşme anlamın da garantörlüğünü yapmaktadır.

Kuran anlatısında, Allah, Âdem’i yarattıktan sonra meleklerin itirazlarını ve bu itirazlara yönelik insana isimlerin öğretilmesi…  Meleklere isimlerin sorulması üzerine kendi yerlerini kabul ederek Allah’a teslim olmaları… İnsanın kendisine öğretilen isimleri söylemesi üzerine Allah’ın melekleri secdeye davet etmesi… Bu davet şeytanın isyanını ve meleklerin kabulünü de taşımaktadır. İşte yeni bir imtihan alanı belirginlik kazanır. Şeytan ilk rasyonalist olarak kendi akli muhakemesini kullanarak kendisinin ateşten yaratıldığını ve Âdem’in ise topraktan yaratıldığını, ateşin ise topraktan üstün olduğunu belirterek kendi anlamını kendisi bulma arayışını öne çıkarmıştır. Bunun üzerine Allah onu lanetleyerek huzurundan kovmuştur. Öykü daha sonra Âdem’in cennete yerleştirilmesi ve şeytanın onun ayağını kaydırması ile neticelenir. Şeytan Allah’tan bir söz ister; Allah’ın kendisine mühlet vermesini ve kıyamete kadar onun yaşamasına imkân tanıyarak bu yeni yaratılmış insanın ayağını nasıl kaydıracağını göstereceğini belirtir. Bu sözleşme insanın ve şeytanın birlikte yeryüzüne indirilmesi sürecine de atıftır. Yeryüzünde insanın ayağını kaydırma bağlamında sürekli onu aldatmaya matuf bir eylemliliğin içinde yer alışını ifade etmesi ve kıyamete kadar hiçbir insanın kendisi kalamayacak şekilde onun ayağını kaydıracağı iddiasıdır. Allah da bu müsaadeyi vermiştir. Ve şeytana uyan insanın da cezalandırılacağını açık bir şekilde belirtmiştir.

Elest Bezmindeki sözleşme ise bu sözleşmenin bel kemiğini oluşturur. Böylece insan yaratıldığı bilincini taşıyacak ve kendisine verilen isimlerin gereği olan anlamı inşa ederek yine kendisi aracılığı ile kendisine Allah tarafından gönderilmiş bilgiye göre hayatını düzenleyerek şeytanın ayartılarına karşı kendi korunağını oluşturacağı beyanıdır.

Bu sözleşmenin garantörlüğü çok güçlü ve her şeyin yaratıcı kudreti olan Allah’a aittir. Bu yüzden bu sözleşmenin geçerliliği ilânihayedir. Yeryüzünün bir imtihan dünyası olması ve burada imtihan olgusu gereği bir çelişkinin varlığı sözleşmenin anlamını izhar eder. İnsan imtihan edilmektedir. Yaratılışı itibarı ile insan, diğer varlıklardan farklı yaratılmıştır. Bu farklılığın diğer varlıklara da gösterilmesi istenmektedir. İsimlerin ifade edilmesi ile melekler bunu gözlemlemiştir. Ama şeytan akıl sahibi bir varlık olarak yeterli görmemiş ve kendisi ile insanı sınamasını istemiştir, bu istek kabul görmüştür. Bu arada insanın sahip olduğu potansiyelin açığa çıkması ve gerçek kabiliyetlerinin gösterilmesi için bu imtihan bir gerekliliği işaret etmektedir. Meselenin iki boyutu vardır: şeytan’ın kibri ve bu kibre dayalı bir meydan okuması, insanın yaratılış potansiyelini hayata geçirerek şeytanın bütün iğvalarına karşı kendi sekinetini muhafaza ederek selam üzere bir yaşamı sürdürmeye kararlı bir şekilde istikamet sahibi oluşu…

Bu noktada insan, şeytanın meydan okuyuşu karşısında Allah’ın insana duyduğu güveni dikkate almalıdır.  Şeytan’ın iğvalarına karşı bir duruş sahibi olmalıdır. Daha önemlisi de, şeytan’ın kendisi üzerinde herhangi bir güce sahip olmadığına inanması… Sadece insan, kendisini yaratan Allah karşısında bir sorumluluk duygusu içinde hareket ederek kendi sahip olduğu potansiyeli hayata geçirerek barışı ikame etmesinin insanlık açısından öneminin izharını hedeflemelidir.

Allah’ın sözleşmede taraf olarak insana dair duyduğu umudu dikkate almak insan açısından en önemli olgudur. İnsan, yaratılmış varlıklar içinde ‘ilahi umudu’ taşıyan bir varlıktır ve bu durum insanı diğer varlıklardan ayırt eden en önemli göstergedir. İnsanın irade sahibi oluşu, akıl sahibi oluşu ve bir ruh taşıyarak varlığını idame etmesi insanın sahip olduğu diğer şeyler karşısında artılarıdır. Bu sahip olduğu şeyleri kendisine gönderilmiş bilgilere göre değerlendirdiği zaman nelere sahip olduğu ve hangi yetilere haiz olduğunu anlama konusunda bir ilerleme sağlayabilir.

 

Bu sözleşmenin muhatabı olan insan açısından sonlu bir zemini taşırken, diğer tarafta olan Allah için bir sonsuzluğu işaret eder. İnsanın cennette ağırlanması ve orada bir sonsuzluğa terfi edileceği bilgisi istisnasız bütün gönderilmiş haberlerin ortak konusudur. Bu yüzden bu sözleşmede taraf olan insan, sadece kendisine gönderilmiş bilgiye dayalı bir yaşamı gerçekleştirerek hayat sahibi olmayı ve şeytanın ayartılarına karşı sahip olduğu sözleşmenin inşa ettiği anlama dayanarak onu yaratan gücün kudretini dikkate alarak ona saygı/haşyet içinde yönelmeyi başararak sonsuzluğu tadabilir. Bu sonsuzluğu sadece öte dünya/ahret ile sınırlamak da gerekmiyor. İnsan burada da bu sonsuzluğu Allah ile kuracağı kurbiyyet üzerinden yaşayabilir.

İnsan bu sözleşmeyi bir tarafa bırakarak, ama sözleşmenin gereği olanı yerine getirerek kendi varlığının gizlerini keşfetme yolculuğuna çıkmalıdır. Bu onun sorumluluğunu gösterir. İnsan, yaratılmışlığı ve hiçbir şeye sahip olmayan bir varlık sahibi oluşunu dikkate alarak kendisine bir hayat lütfeden yüce Yaratıcıya iman ederek/güven duyarak kendi yolunu çizmeye çalışmalıdır.  İnsan, kendisine duyulan umudu diri tutmaya ve bu umuda yaslanarak kendi varlığının anlamını keşfetmeye çıkması onun sözleşmede taraf olduğu boyutu aşan bir başka sözleşmeye işaret eder.

Bu sözleşme bir umudu içinde taşıyan bir zımni/fıtri bir sözleşmedir. İnsan yaratılırken özene bezene yaratıldığı haber verilir. Allah insanı, kendi kudretini sembolize eden iki eli ile yaratmıştır. Yaratılmış varlığın sahip olmadığı bir asalete sahip olmuştur. Bu yaratıcı kudretin gücünü ve güzelliğini işaret eder. İnsan işte bu yaratıcı güç ve güzelliğe karşı sorumluluğunu hissederek varlık sahasında rol almalıdır. Ve rolü varlıkta barışı ikamedir. Bu zımni sözleşmenin varlıkta barışı ikame etmeyi sağlayarak kendi varlığının anlamını izhar etmesi ve böylece ilahi lütfe mazhar olarak kendi potansiyelini bir üst aşamaya taşıyacak bir nedene sahip olmayı başarmasıdır. Bu insanı insan kılan ve onu Allah katında yücelik mertebesine eriştirmeyi sağlayacak olan olgudur.

İnsan, hiçlikten gelerek sonsuzluğa akmayı bir kader olarak yaşayan varlıktır. Bu hiçliğini hiç unutmaması ise onun hem Allah ile yaptığı sözleşmeyi, hem de zımni sözleşmeyi hep aklında tutmasını icap ettirir. Bu hiçliği kabulü insana yaşamda karşı karşıya kalacağı zorluklara ve acılara göğüs germede en büyük dayanağı olacaktır. Bu hiçliğin doğru anlamlandırılması ise sürekli ilahi yardımı celbedecek bir pozisyonu elde tutmaya da yaradığını belirtmek şarttır. İşte bu hiçlik algısı varlığının anlam kazanmasına zemin oluşturur.

Çünkü insan bilmeli ki; sahip olduğu hiçbir şey kendisine ait ve kendi gücüne dayalı bir olgu değildir. Onu yaratan Güç, ona her şeyi vermiştir. Bunun karşılığında kendi varlığına dayanmak yerine Yaratıcı Gücün kendisine dayanarak kendi varlığının anlamını keşfetmelidir. Bu keşif ona kendi varlığının gizemini de keşfetmeyi sağlar. Bu hiçlik içinde şeytanın ona üfüreceği her şeyin anlamının yittiğini tecrübe edebilecektir. İşte ahde vefa bir şeref olarak varlık kazanacağı zemin hiçliğin üzerine kurduğu varlığı ile açığa çıkar. Allah insanı yaratmıştır, ona hayatını sürdüreceği bir yaşam armağan etmiştir. Yaşamı için her şeyi ona kolaylaştırmıştır. Bütün varlığı ona musahhar kılarak ona anlam ve değer yüklemiştir. İnsan bu anlam ve değeri, anlamlı ve değerli kılarak bir cevap vermelidir. Bunu da ancak hamd üzere şükretmeyi bir yaşam tarzına dönüştürerek yapabilir. 



Anahtar Kelimeler: İlâhî Hitaba Muhatap İnsan..

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz