Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Hurafe Hakikat; Rasyonellik ve irrasyonellik…

Amiyâne olarak birçok kişi tarafından söylene duran “ben, gözümle görmediğime inanmam” yaklaşımı salt rasyonellik olarak değerlendirilebilir. Bu durum aynı zamanda irrasyonelliktir de…

Hurafe Hakikat; Rasyonellik ve irrasyonellik…

Sait Alioğlu Yazdı;

TDK Sözlüğe göre, dilimize Arapçadan geçmiş bulunan ve “herhangi bir mantıklı açıklaması olmamasına ve somut bir delile dayanmamasına rağmen, belli başlı kişiler tarafından gerçek olduğuna inanılan rivayetlere” hurafe dendiği belirtilir.

Özellikle de İslam'ın hoş görmediği batıl inançlar için kullanılır. Zaten hurafe söz konusu olduğunda, akla ilk gelen şeyin dinle ilişkili bir konunun, hakikate mebni olmadık bir şekilde ifade edildiği düşünülür.

Ona yönelik tanımda da belirtildiği üzere,  maddi planda hurafeye konu olanın, mantıklı bir açıklamanın olmaması önplanda olsa da, konu genellikle din olgusu üzeriden, özellikle de İslam ile ilişkilendirilir.

Bunun yanında, hurafe gerçeğinden hareketle, onun, salt dile getirilen ifadelere yönelik açıklaması dışında bir de, akil baliğ vasfı bulunan insanların hayatlarının son evrelerinde bunalmaları, olumsuz anlamda birçok psikolojik hale düşmeleri de(ateh getirmeleri) hurafe olgusu ile açıklanabilir.

 

Hakikat ve hurafe; rasyonellik ve irrasyıonalite…

Hakikat ve hurafe; gözle görünmeyen, test edilmesi pek de mümkün olmayan, ama varlığı hissedilip inanılan manevî alanda bir anlama sahip iken, maddi düzlemde bir sahibiyet durumu “ilgilisi tarafından” söz konusu edilmeyebilir.

Yani, bu alanda rasyonellik, irrasyonellik nedir, ne anlama gelir; bu, “inanç değerler açısından” ona inanan, sahih bilgiye dayanıp “kişinin “kendi içinde”  temellendirip olumladığı düşünceye müracaat edildiğinde kendine özgü bir anlama kavuşur.

Bu alan, kişi açısından “teklif, ikna ve kabul” çerçevesinde beliren bir alan olup gayb âlemini içerir.

Dünya dışı bir varlıktan(Allah) dünyanın ve haliyle yaşanan hayatın öznesi olan insana sunulan/vahyedilen ilahi çağrı, o çağrıyı kabul eden insan açısından hakikat olmakla birlikte “ele alıp değerlendirme biçimi” üzerinden de rasyoneldir.

Örnek verecek olursak; “Allah’tan başka ilah yoktur.” Bu gaybi bir konu olmakla birlikte, toplumsal hayatta varlığı bilinen resmî/kurumsal bazda bir makamda aynı anda birden fazla yetkilinin bulunamayacağı rasyonellik durumundan harekette bir tek ilahın varlığını kimsenin yok sayması doğru bir yaklaşım olmamalı.

Rasyonel durumdan irrasyonel duruma gelince, “inanıp tasdik etmek” anlamına gelen gaybî konulara zıt bir oranda, olgunun bir defa gözle görülmesi, aklın kabul edip o yolla izah edilmesi; kısacası işin, olgunun “doğrulanması, doğrulatılması” ve bu şekilde kabul edilmesi durumudur.

Amiyâne olarak birçok kişi tarafından söylene duran “ben, gözümle görmediğime inanmam” yaklaşımı salt rasyonellik olarak değerlendirilebilir.

Bir de bunun yanında “her şey zıddıyla kaimdir” fehvası gereği, olanı gördüğü halde, onun “olmamış ve kendi görmemiş” yaklaşımıyla değerlendirmeye de var olan maddi düzlem açısından irrasyonellik denir.

Dini terminoloji ile söylersek;  zahiri anlamda tümden kâfirlik rasyonellik, münafıklık ise irrasyonelliktir. Keza bu bağlamda Ateizm rasyonellik, Agnostisizm ise irrasyonelliktir.

Bu irrasyonellik durumu inanç açısından hakikatin yerine ikame edilen hurafe durumu için söz konusu iken, maddi/görünür planda ise, genellikle idarî(yönetsel) işlerde kendine bayağı yer bulmuş olur.

Özellikle de “ehliyet ve liyakate dayanan” kurumsal işleyişin içinin boşaltılması, var olan rasyonel çerçevenin yıkılması suretiyle atamaların salt sadakate dayanması durumu ile izah edilebilir.

Bu sakil durum, nitelikli bir toplum ve o durumun izahı anlamına gelecek olup rasyonel temellere dayanan sistem kurucu metnin, hemen her alanı iştigal eden ve zemini sağlam bir anayasanın ve onların gölgesinde oluşan işleyişin bozuma uğratılmasına sebep olması açısından olumluluk içermez.

Tanım yerindeyse, rasyonelliği ”hakikat”, irrasyonelliği ise “hurafe” olarak karşılarsak; bu sakil durumun, dinin de, doğru bir şekilde ve sahih bir yol ve yöntemle anlaşılıp kabul edilmesinin zıddı anlamında izah edilmesini kolaylaştırmış oluruz.

Hatta gözle görüldüğü, test edilip öyle kabul gören maddi bir olgu ve konu hakkında, onun zıddını dile getirmek nasıl yanlış sonuç doğuracak ise, yanılmaz, şaşırmaz, unutmaz vb. vasıflara, sıfatlara sahip olan Allah’ın© “dosdoğru” olarak ilettiği yolda da irrasyonellik, yani hurafe olmaz, olmamalı idi.

Örnek verecek olursak, “ateşin yakıcı olmadığı, suyun yüz derecede kaynamadığı gibi fiziki kurallara aykırı düşünceler ne kadar sağlıksızsa, Allah’tan başka ilahların varlığının iddia edilmesi ve Batınî taifenin Kur’an’da kendilerini teyit eden donelerin varlığını dile getirmeleri de o derece sığ, hurafe ve irrasyonel bir durumdur.

Nasıl ki dilde zıt anlamlı kelimelerle birlikte eş anlamlı kelimleler de mevcut ise, buna benzer bir şekilde, görünürde farklı konuları izah eden ve bundan dolayı zıt anlamlı olarak bilinen kavramlarda vardır.

Buna istinaden hayatı bir bütün olarak ele alıp değerlendirdiğimizde, aralarında var olan farka, ortaya çıkış zeminine ve oluşum şartlarına ve aynı zamanda hangi düşünsel/ideolojik zemin içre zuhur etmiş olsun; her birinin geldiği yeri  ve zeminini bilip hakkını vermek şartıyla kavramlar arası bağ kurma eylemi söz konusu edilebilir.

Bu bağlamda, insanların ya tamamen unutmuş olup da Allah’ın, içeriğini doğru bilgiyle doldurup asliyetine kavuşan birçok kavramın, çok da sanıldığı gibi “ilahî zeminde” alıkonulmasından ziyade, toplumun yeniden kuruluşunda kurucu ögeler olması için belirtildiğini söylemek gerekir.

İslam, “unutulanı hatırlama ve hatırlatma” ise, içeriği giderilmiş kavramları yeniden canlandırma eylemi de bu meyanda değerlendirilmeyi hak eder.

 

Kaynak: hertaraf.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz