Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Eski istihbarat şefi Lahur Talabani: Irak Kürdistanı’nda iç çatışma Türkiye ve İran’a müdahale alanı açar

al-monitor.com, Eski istihbarat şefi Lahur Talabani ile bir söyleşi gerçekleştirdi

Eski istihbarat şefi Lahur Talabani: Irak Kürdistanı’nda iç çatışma Türkiye ve İran’a müdahale alanı açar

Irak Kürdistanı’nın eski istihbarat şeflerinden Lahur Talabani, Hakan Fidan’ın bölgesel etkinliği, HDP-PKK ilişkileri, Irak ve Suriye’deki Kürtlerin geleceği hakkında Al-Monitor’a çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Lahur Talabany gives a talk at the UK House of Commons in London, Nov. 1, 2022.

Lahur Talabani Londra’da Avam Kamarası’nda konuşma yaparken, 1 Kasım 2022 – TWITTER

Irak Kürdistanı çalkantılı bir dönemden geçiyor. İran ve Türkiye’nin müdahaleleri artarken, Bağdat da bölgenin petrol ve gaz sektörünü tamamen kendi kontrolüne almaya çalışıyor. Yaygın yolsuzluk ve ekonomik sıkıntılar artan sayıda genci Irak Kürdistanı’ndan kaçmaya itiyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bölgenin iki başat siyasi gücü – Mesud Barzani önderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Irak’ın savaş sonrası ilk cumhurbaşkanı olan merhum Celal Talabani’nin kurduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) – yine iktidar ve para için kavga ediyor. 1990’larda bölgeyi sarsan iç çatışmanın tekerrür edeceği korkusu giderek yükseliyor.

O yıllardan farklı olarak taraflar sadece birbirleriyle kavga etmiyor, iç çekişmelerle de sarsılıyor. KYB Eş Başkanı ve Süleymaniye bölgesinde hem istihbarat şefi hem ABD tarafından eğitilen Terörle Mücadele Grubu’nun başkanı olarak görev yapmış olan Lahur Talabani, 2021 yazında Bizans oyunlarını aratmayan bir güç mücadelesi sonucu kuzenleri Bafıl ve Kubad Talabani tarafından yönetimden el çektirildi. Aile içi kavgalar ilk kez bu kadar aleni bir şekilde su yüzüne çıkmış oldu.

İslam Devleti’yle mücadelede Suriyeli Kürtler ile ABD arasındaki ittifakın mimarı olan Talabani, Batılı çevrelerde akıllı ve etkili bir ortak olarak görülüyor. Yerine göre kendisinin de acımasız bir isim olarak bilindiği ise ayrı bir gerçek. Zemin kaybetmiş olsa da Talabani’nin siyasi hayatının sona erdiğini söylemek zor. Pek çok kişi onun siyasi sahneye dönüş yapacağını çünkü memleketi Süleymaniye’de halen halk desteğine sahip olduğunu düşünüyor. 

Talabani bu hafta Londra’da İngiliz yetkililerle görüştü ve 1 Kasım’da Avam Kamarası’nda çoğunlukla Iraklı Kürtlerden oluşan kalabalık bir topluluğa konuşma yaptı. Bu vesileyle kendisiyle Londra’da bir mülakat gerçekleştirdik.

Yönetimden el çektirildikten sonra ilk kez röportaj veren Talabani, İran’daki protestolardan Ezidi ağırlıklı Sincar’daki gerilime kadar pek çok konuda fikirlerini paylaştı. Ayrıca, eski bir istihbarat şefi olarak, İran Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve Türk istihbaratının tepe ismi Hakan Fidan’la ilgili çarpıcı detaylar paylaştı. Netlik amacıyla ufak redaksiyonların yapıldığı mülakatın öne çıkan kısımları şöyle: 

Al-Monitor: Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (KBY) karşı istihbarattan sorumlu üst düzey yetkili olarak uzun yıllar İran dosyası üzerinde çalışmış, gençliğinde İran’da yaşamış biri olarak İran’ı yakından tanıyorsunuz. Eylülde Mehsa Amini olarak da bilinen Kürt kökenli Jina Amini’nin ahlak polisince tutuklandıktan sonra hayatını kaybetmesi üzerine patlak veren protestoları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunlar rejimde, rejimin tutumlarında somut bir değişikliğe yol açabilir mi?

Talabani: Bu gösterilerin daha öncekilerden farklı olduğu muhakkak. Gösteriler farklı etnik grupları barındırıyor, ülke çapında düzenleniyor, ön saflarda kadınlar ve gençler yer alıyor. Ancak gösterilere önderlik yapacak, şemsiye işlevi görecek güçlü ve birleşik bir muhalefetin olmayışı, onları sürdürülemez kılıyor. Yönetim işlerin kontrolden çıktığına kanaat getirirse gösterileri gerçek anlamda bastırır. 

Al-Monitor: Ama zaten bastırmaya çalıştıkları görülüyor, yine de gösteriler devam ediyor.

Talabani: Geçmişteki bazı gösterilerde uyguladıkları şiddeti bu kez uygulamıyorlar çünkü karşılarında kadınlar ve gençler var. İranlıların henüz tüm kartlarını açtıklarını düşünmüyorum. Gösteriler birkaç ay daha devam ettirilebilirse bir muhalefet oluşmaya başlayabilir. Muhalif Kürt gruplar arasında şimdiden şunu görüyorum: Birbirleriyle konuşmayan insanlar artık iletişim kuruyor, görüşüyor. Dışarıda yaşayanlar arasında Kürtlere el uzatan Farslar, Farslara el uzatan Kürtler olduğunu da tahmin ediyorum. Ancak her şey gösterileri uzunca bir süre devam ettirebilmelerine bağlı. Kritik olan bu. 

Al-Monitor: Burada farklı dinamikler var. Bir tarafta rejime karşı genel bir öfke duyan çok sayıda İranlı var. İnsanlar özgürlük istiyor. Diğer tarafta İranlı Kürtlere özgü şikâyetler söz konusu. Bunlar hangi açıdan örtüşüyor, hangi açıdan ayrışıyor?

Talabani: İran Kürdistanı’nda sıkıntılar her zaman oldu. Kürtler her zaman baskı altında tutuldu. Ancak Kürtler işleri tek başına asla değiştiremez. Dolayısıyla bu, herkesin bir araya gelmesi için bir fırsat. 

Al-Monitor: Irak’la bir paralellik mi var? Iraklı Kürtler 1991’de muhalefetin örgütlenmesinde öncü rol üstlenmişti. 

Talabani: Ardından Şiilerin de öncü rol üstlendiğini gördük. Alttan alta bir şeylerin kaynadığı muhakkak. 

Al-Monitor: Ancak o dönemin farkı, Amerikalıların rejim değişikliği çabalarında fazlasıyla yer almasıydı. İran’da gösteriler devam ederse Batı’nın müdahale etme ihtimali var mı sizce?

Talabani: On ay sonra belki olabilir. Ama şu an nükleer müzakereler devam ediyor. Birleşik bir muhalefet yok. İran’da mevcut rejimin yerine kim gelecek? Suriye ve Irak’ta olanlardan sonra Amerikalıların yeni bir kaos isteyeceğini sanmıyorum. İran farklı. Tüm bölgeyi etkiler. Herkes için büyük riskler söz konusu.

Al-Monitor: Protestoların ana sloganı “Jin Jiyan Azadi” yani “Kadın Hayat Özgürlük”. Bu sloganı ilk olarak İslam Devleti’yle mücadele sırasında Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin takipçileri kullanmıştı. PKK’nin İran’da da faal olduğu, PEJAK adında bir uzantısı olduğu biliniyor. Gösterilerde PKK’nin dahli var mı? Örgüt rejime karşı destekçilerini harekete geçirdi mi? 

Talabani: PKK reddetse de PEJAK ile PKK arasında bağlar olduğunu biliyoruz, herkes biliyor. İran’daki Kürt köyleri ve kasabalarında PEJAK gayet iyi örgütlenmiş durumda. Muhtemelen en iyi örgütlenmeye sahip. PEJAK’ın dahli olabilir. Ancak bunu söylerken dağdan şehirlere birimler gönderildiğini kastetmiyorum. Gösterilere katılanlar PEJAK’a bağlılığı olan, İran Kürdistanı’nda yaşayan insanlar. 

Al-Monitor: Yani gösterilerde PEJAK’ın net, bilfiil bir rolü yok? 

Talabani: Hayır, sanmıyorum.

Al-Monitor: Tüm bunların Irak Kürdistanı’na yansıması ne olur? İran, Irak Kürdistanı’nda bulunan İranlı Kürt muhalif grupları vurdu, rejim karşıtlığını güçlendirmeye dönük girişimlere müsamaha göstermeyeceği yönünde çok güçlü bir mesaj verdi. İran ülke dışındaki bu gruplara karşı ne kadar ileri gidebilir?

Talabani: Zaten ağır bir baskı uyguluyorlar. Irak Kürdistanı’ndan bir heyetin Tahran’a çağrıldığını biliyorum. KBY İçişleri Bakanı da aralarındaymış. İran, söz konusu grupların silahsızlandırılmasını ve şehirlerden uzak kamplara toplanmasını istiyor. Bir sonraki aşamada da Halkın Mücahitleri’nin Arnavutluk’a gönderilmesi gibi bunların başka ülkelere gönderilmesini istiyor. KBY’nin bu yolu izlemesi çok üzücü olur ve bu aslında lojistik açıdan da zor. Ancak İran tarafı, özellikle de Devrim Muhafızları bu konuda ısrarcı. Söz konusu adımların atılması için KBY’ye mühlet verdiler. Çok agresifler, bunu gördük. Füze ve İHA saldırılarıyla verdikleri mesaj son derece net. Dahası, KYB ile KDP arasında gerilimin yükselmesinden istifade ederek duruma bizzat el atabilirler. Çünkü İranlı Kürt muhalifler dağınık bir şekilde her iki partinin kontrol ettiği bölgelerde bulunuyor.

Al-Monitor: Biraz da bu gerilimden bahsedelim. Avam Kamarası’ndaki konuşmanızda KYB ile KDP arasında yeni bir iç çatışma riskinden söz ettiniz. Neler oluyor?

Talabani: Kürdistan’ın nasıl yönetileceği konusunda büyük bir anlaşmazlık var. [İki taraf arasında] siyasi görüşmeler kesildi. Kak Kubad [Talabani] Kak Mesrur’a [Barzani] karşı konuşuyor ve bunu aynı forumda yapıyor. (Erbil merkezli Orta Doğu Araştırma Enstitüsü’nce düzenlenen ve 2 Kasım’da sona eren forumu kastediyor.)

Bakın, KYB ile KDP arasında ciddi sorunlar her zaman vardı ama hep ben günah keçisi olarak kullanıldım, iki taraf da sorunun bende olduğunu iddia etti. Ben devre dışı kalınca gerçek sorunlar tüm boyutlarıyla ortaya çıktı ve insanlar meselenin Lahur’dan daha derin olduğunu gördüler.

KDP’nin yönetim biçiminden, her konuda baskın olmasından KYB her zaman rahatsız oldu. Geçmişte bu sorunları tespit edip KDP’yle diyalog yoluyla çözmeye çalıştık. Ancak KYB içinde KDP’ye yakın duran bir ekip vardı ve bu ekip hep KYB’yi sorumlu tutmaya çalıştı. Dolayısıyla söz konusu çabalar sonuçsuz kaldı. 

Al-Monitor: Pardon, anlayamadım. KYB içindeki bir grup KYB’yi sorumlu tutuyordu, doğru mu? 

Talabani: Evet. Başında da Kak Kubad vardı. Kendisi o zaman KDP ekibiyle yakındı ve suçu KYB’ye yüklemeye çalıştı. Şimdi artık mesele abisine [Bafıl] kadar geldi çünkü o da KDP’yle anlaşamıyor. Kak Kubad durumun hassas bir noktaya geldiğini gördü, dolayısıyla sorunları dile getirmeye başladı. 

Al-Monitor: Biraz açar mısınız? KYB ile KDP arasında ana sorunlar nedir? 

Talabani: Süleymaniye’de şu anda para sıkıntısı var. KYB KDP’yi suçluyor çünkü sınırlardan gelen gelir yetersiz. Anlaşılan bir anlaşma yapılmış: Petrol gelirlerinin yüzde 43’ü Süleymaniye ve ona bağlı bölgelerdeki kamu çalışanlarının maaşlarına gidecek, yüzde 57’si de Erbil ve Dohuk’a. Maaşlar için gereken paranın üstü de valiliklerin sınırlardan elde ettiği gelir ve elektrik gibi hizmetlerden toplanan gelirle tamamlanacaktı. Sanırım KYB bu anlaşmayı kabul ederken yanlış hesap yaptı. Çünkü yeterli miktarda paranın gelmediğini düşünüyorlar. Para yetmediği için Süleymaniye’de yüzlerce proje durdu. 

Bu anlaşma Kak Mesrur ile Kak Kubad arasında yapılmış. Ancak Kak Mesrur şimdi Süleymaniye tarafındaki sınırlardan elde edilen paranın merkez havuza gelmediğini, büyük bir kısmının kayıp olduğunu görüyor. Dolayısıyla Kak Mesrur diyor ki “Ben, Süleymaniye’nin harcamalarını Erbil ve Dohuk’un geliriyle karşılamak istemiyorum. Süleymaniye’de toplanan para hükümetin kasasına geri gelmeli.” Bu, KYB’yi Süleymaniye bölgesinde çok kötü bir duruma düşürüyor. Maaşlar Erbil’de zamanında ödenirken Süleymaniye’de geç ödeniyor. Böyle bir şey daha önce yaşanmış değil.

Ayrıca, Süleymaniye’deki bankalarda muhtemelen 400 milyon doların üzerinde bir para kayboldu ve yerine bankalardan alacağı olan iş insanlarına geçmişte teminat olarak verilen çekler kondu. Yani bankalarda para yok. Uçup gitmiş!

Bir de üst düzey bir istihbarat görevlisinin eşi ve çocuklarıyla Erbil’de uğradığı bombalı saldırı meselesi var. KBY Güvenlik Konseyi olayı soruşturdu, bazı kişileri sorumlu tuttu ve ne yazık ki bunların bazıları Süleymaniye’deki Terörle Mücadele’nin mensupları çıktı. KYB bundan rahatsız oldu ve soruşturmayla ilgili bilgilerin kamuoyuna açıklanmamasını istedi. Ancak soruşturma, [Irak] cumhurbaşkanlığı seçiminden bir gece önce açıklandı. Öne sürülen failler televizyona çıkarıldılar ve saldırının arkasında kimlerin olduğunu söylediler. Güvenlik Konseyi saldırının terör eylemi olduğu suçlamasıyla tam gaz gidiyor. 

Al-Monitor: Öldürülen görevli size yakındı, değil mi? 

Talabani: Evet, 20 sene yanımda çalışmıştı.

Al-Monitor: Bu kişi üzerinden kendinizin hedef alındığını düşünüyor musunuz? 

Talabani​​​​​​​: Kesinlikle! O görevli zaten ilk değildi. Geçen sene dört adamımı daha kaybettim, Raniye’de bir lokantada yemek yerken acımasızca katledildiler. Ailelerin talebine rağmen hiçbir soruşturma yapılmadı. Öldürülenlerden biri emniyette albaydı ve o gün görevdeydi. Bana çok yakın biriydi. Beni korumak için geceleri evime gelirdi. Bana yakın olduğu için üç korumasıyla beraber öldürüldü. Bana yakın insanları benden uzaklaştırmaya çalışıyorlar ama bu çok zor bir iş. 

Al-Monitor: Ailenizin bazı üyeleri neden size bu denli karşı? Kuzeniniz Bafıl’ı zehirlemeye çalıştığınız iddia ediliyor. Kuzeninizi öldürmeye çalıştınız mı? 

Talabani​​​​​​​: Bu iddiaları mahkemeye taşıdım. Beni Bafıl’ı zehirlemekle suçlayanları mahkemeye verdim. Ama o mahkemeye gelmedi, yargıç da dosyayı kapattı. Diğer tüm suçlamalar… Kardeşlerimi mahkemeye verdim. Tüm suçlamaları reddettim. Beni görevden uzaklaştırmaya çalışmaları, partide olanlar, Kak Kubad’ın öne çıkarılması — bütün bunlardan sonra her şey netleşti. Oynanan oyunu biliyorum. Ama bunu çok berbat bir şekilde yaptılar. Beni kötü gösterdiler, kendilerini kötü gösterdiler ve halk onlara inanmıyor. Bu apaçık, yüzde 100 bir yetki gaspıydı ve çok çirkin bir şekilde yapıldı.

Al-Monitor: Bazı kişiler, Amerikalılardan tam destek aldığınıza inanarak küstahlaştığınızı ve özellikle Irak Kürdistanı’nın lider ismi Mesud Barzani’ye karşı saygısızca davrandığınızı söylüyor. 

Talabani​​​​​​​: Siyasi işler için asla Amerikalılara bel bağlamadım. Asla. Terörle mücadelede Amerikalılara ziyadesiyle bel bağladık elbette. Siyasette hiçbir zaman dış güçlere güvenmemeye çalıştım. Bakın, Zanyari’nin [KYB’nin istihbarat birimi] ve Terörle Mücadele Grubu’nun başkanı olarak pek çok kişiyi, komşu ülkeleri, Türkiye’yi, İran’ı kızdırdığımı düşünüyorum. Dürüst olmam gerekirse Kak Mesud dâhil KDP’deki bazı kişileri de kızdırmış olabilirim. Ama haklı olduğumu düşünüyorum. KYB çok zor günlerden geçiyordu. Mam Celal [Talabani] hastaydı. İç sorunlarımız vardı. Dr. Berham [Salih] KYB’den ayrılmıştı. Tüm bunlar olurken Kürdistan Bölgesi’ni ve Rojava’yı korumakla ilgili zorlu bir görevi yürütüyordum. KYB’nin bu ağır yükü benim omuzlarımdaydı çünkü Kak Kubad o dönemde siyasetin içinde değildi. Kak Bafıl ise ülkede bile değildi ve annesi hastaydı. Tüm yük benim üzerime kaldı. Hem KYB’nin iç sorunlarıyla hem de KDP’den gelen dış baskıyla uğraşıyordum. KDP beni tehdit olarak gördü çünkü KDP’nin Rojava ile sınırları kapattığı bir dönemde ben onları baypas ederek Rojava’ya gittim. 

Al-Monitor: Bazı komşu ülkeleri kızdırdığınızı söylediniz. Ocak 2020’de Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesini sağlayan istihbaratı sizin verdiğiniz yoğun şekilde konuşuldu. Bununla da kendi kuyunuzu kazdığınız söyleniyor. 

Talabani​​​​​​​: Bunu külliyen reddediyorum, reddettim. Bu iddialar beni karalama ve İran’dan destek alma kampanyasının parçasıydı. Rojava’ya desteğim nedeniyle Türkler zaten pusuya yatmıştı ve İran’ı Suriyeli Kürtlere karşı kendi taraflarında tutmak istiyorlardı. Gerçekçi olalım. Kasım Süleymani hakkında istihbarat almak için ABD’nin bana ihtiyacı olabilir mi? Süleymani Beyrut’tan Suriye’ye, Suriye’den de Irak’a uçmuş. Bu bilgiler benim ulaşabileceğimin ötesinde. İddiaları tümden reddediyorum. İran tarafında bazıları o zaman buna inanmak istemiş olsa da sanırım onlar da bu olayla ilgim olmadığını idrak ettiler. Tanıdığım bazı kişiler İranlılarla konuşmuş, hikâyenin tamamını onlar da biliyor. Olayın nasıl geliştiğini biliyorlar. 

Al-Monitor: Süleymani’nin yokluğu bölgesel dengeleri nasıl etkiledi? Büyük bir fark yarattı mı?

Talabani​​​​​​​: Evet! Büyük fark yarattı. Kasım Süleymani bölgeyi çok yakından biliyordu. İnsanlarla şahsen tanışıyordu. Ülkeye uğrar, insanların kapısını çalardı. Aynı dili konuşurdu. Örneğin Kak Mesud ve Mam Celal’i 30 yıldır tanıyordu. Bölgeye gelip kişisel bir iyilik istese ona hayır diyemezlerdi. Onsuz işler aynı değil. Başka Iraklı siyasetçiler için de aynı şey geçerli. Onları da isim isim biliyordu. 

Al-Monitor: İlişkileriniz nasıldı? 

Talabani​​​​​​​: Onunla sadece dört kez görüştüm. Bu görüşmelerin üçünde onunla tartıştım. Dördüncü görüşmemiz ölümünden haftalar önce Dr. Berham’ın Bağdat’taki evinde oldu. Ona çok açık davrandım ve “Söyleyeceklerim hoşunuza gitmeyecek” dedim. Yanında Ebu Mehdi El Mühendis [Süleymani ile birlikte öldürülen Iraklı Şii milis lideri] vardı. Bafıl, abim Aras ve Dr. Berham da oradaydılar. Ona şöyle dedim: “Amcamın [Celal Talabani] iyi bir dostu oldunuz ama sizinle ilk tanıştığımda Kerkük’te [2017’de] olanlardan dolayı Kürt halkı arasında hain diye yaftalandım. Şii milisler ile İranlıların Kerkük’ü [Iraklı Kürtlerden] almasına yardım etmiş gibi gösterildik ve siz bu konuda sessiz kaldınız. Kerkük valiliğini geri alması için KYB’ye destek vermeniz gerekirdi ama yapmadınız. Gittiniz Mesud Barzani’yle anlaştınız, hatta 2018 seçimlerinde KYB’nin Bağdat hükümetinde mevkiler almasını engellediniz.” Ona, KYB aleyhine tutum aldığı başka örnekler de verdim. “Kak Berham cumhurbaşkanlığına aday olduğunda bunu engellemeye çalıştınız” dedim. Kak Berham, “Yok yok, Sayın Kasım Süleymani destekleyici oldu” diyerek komik bir müdahalede bulundu. Süleymani ise “Hayır, doğru söylüyor. Size karşıydım” dedi. Sonra ayağa kalktı ve benden üç kez özür diledi. “Söylediğiniz her şeyde haklıydınız” dedi ve Mühendis’e dönerek “Süleymaniye’ye gidip bu adamlarla arayı düzeltmen lazım” dedi. Dürüst olmam gerekirse onunla hiçbir zaman iyi bir ilişkim olmadı. Dr. Berham’ın KYB genel sekreteri, Bafıl’ın da yardımcısı olması için bastırıyordu. Ben listede bile yoktum. Tüm işleri ben yaparken onun gelip kimin KYB genel sekreteri, kimin yardımcı olacağını belirleme hakkının olması da beni öfkelendirdi.

Al-Monitor: Partinizi nasıl yöneteceğinizi söyleyen yeni bir Süleymani var mı?

Talabani​​​​​​​: Kimse yeni Süleymani olamaz, tıpkı ikinci bir Mam Celal’in asla olmayacağı gibi. O, yeri doldurulamayan insanlardan. 

Al-Monitor: Kızdırdığınız diğer komşunun Türkiye olduğunu söylediniz. Daha önceki görüşmemizde Ankara’ya ziyaretler yaptığınızı, Suriyeli Kürtlerle ilişki geliştirme konusunda Hakan Fidan’la görüştüğünüzü anlatmıştınız. Bu samimi ziyaretlerden Ankara’nın sizi istememe noktasına nasıl gelindi? 

Talabani​​​​​​​: Amerikalıların da tavsiyesiyle Rojava’yla ilgilenmeye başladığımda olup bitenlerden Türkiye’yi haberdar etmeye çalıştım. Onlara, Suriyeli Kürtlerin Türkiye’nin istikrarı veya ulusal sınırlarını tehdit etmeyeceğini söyledim, Rojava Kürtleri ile Ankara arasında ilişki kurmaya, Türkiye ile Rojava arasında bir sınır kapısı açmaya çalışmamız daha doğru olacak dedim. Bu, Suriye savaşının başlarındaydı. Belli bir ilerleme sağladık. Hatırlarsınız [Suriyeli Kürt lider] Salih Müslim rahatça Türkiye’ye gidiyor, Türk yetkililerle görüşüyordu. Kapalı kapılar ardında YPG ile Türk askeri istihbaratı arasında da görüşmeler oldu o dönemde. Böyle gidiyorduk, ta ki Türkiye’deki 2015 parlamento seçimlerine kadar. Erdoğan seçimleri kaybetti ve HDP hükümet kurmak için Erdoğan’la işbirliği yapmak istemedi. Ankara’ya son gidişimde Sayın Hakan Fidan bana her şeyin bittiğini ve onları PKK’nin uzantısı olarak gördüklerini, arada fark olmadığını söyledi.

Al-Monitor: Ne oldu da her şey aniden değişti? Onların PKK’yle ilintilerini bilmiyor değillerdi herhalde.

Talabani​​​​​​​: Kimlerle görüştüklerini biliyorlardı elbette. Ancak HDP’nin hükümete katılmaması, sebeplerden biriydi. Yüzde yüz kanıtım yok ama açıkçası bundan PKK’nin sorumlu olduğuna inanıyorum. PKK HDP ile irtibatlıysa eğer HDP’nin hükümete katılmasına izin vermeliydi. Kürtler Türkiye’deki seçimlerde ilk kez bu kadar başarılı olmuştu. 80’in üzerinde milletvekilimiz olmuştu. 

Al-Monitor: PKK’nin HDP’ye izin vermediğini nereden biliyorsunuz? 

Talabani​​​​​​​: Herkesin söylediği buydu. Sanırım HDP ile PKK arasında görüşmeler oldu ve PKK hükümete katılmalarını tavsiye etmeliydi. Katılmadıklarına göre PKK’nin buna izin vermediğini tahmin ediyorum. Bu insanlara fırsat verilmesi ve Kürtlerin bazı bakanlıkları alması daha akıllıca olurdu diye düşünüyorum. Böyle bir fırsatı bir daha yakalayamazlar. Çünkü o karar işin dinamiklerini değiştirdi. Bakın neler oldu. Barış görüşmeleri çöktü ve Rojava’ya saldırılar başladı. 

Al-Monitor: Erdoğan’ın fazlasıyla pragmatist olduğu, önümüzdeki seçimlerde iktidarın anahtarının Kürtlerde olduğu düşünülürse işlerin bir kez daha tersine dönme ihtimali var mı sizce? 

Talabani​​​​​​​: Sayın Erdoğan’ın önce bir yöne, sonra tam tersine gittiğini geçmişte gördük. Bana göre bunun yeniden olması, Kürt ve Türk halklarının menfaatine. Kürtlere bir şans daha verilirse ve iktidarı belirleyecek konumda olurlarsa onlara tavsiyem, her koşulda yeni hükümete katılmaları. 

Al-Monitor: Arabulucu olarak yeniden devreye girer misiniz?

Talabani​​​​​​​: Arabulucu olmayı geçmişte hem Türk hükümetine hem de PKK’ye her zaman önerdim. Çünkü özellikle biz Kürtler başarmak istediklerimizi ancak barış yoluyla başarabiliriz. Bölgede hiç dostumuz yok. Tek başınayız. Barış için hiçbir fırsatı kaçırmamalıyız.

Al-Monitor: Avam Kamarası’nda hem Irak’taki hem Suriye’deki Kürtlere çok çarpıcı bir mesaj verdiniz. Suriyeli Kürtlerin istikbalinin Şam’da, Iraklı Kürtlerin istikbalinin de Bağdat’ta olduğunu söylediniz. 

Talabani​​​​​​​: Buna inanıyorum çünkü diğer her şeyi denedik ve başarılı olamadık. [2017’de bağımsızlık için] referanduma gittik, üzerimize geri tepti. Bölgedeki önemli ortaklarımızı, yıllardır inşa ettiğimiz dostlukları kaybettik. Yönetme biçimimize, aldığımız bazı kararlara halkın güvenini kaybettik. Beğensek de beğenmesek de geleceğimizin Irak’ta olduğuna inanıyorum. Bu bir gerçek. Bazı siyasetçiler milliyetçilik fikrinde ısrar edecekse onlarla tamamen zıt görüşteyim. Şimdi halkımızın geçimine odaklanmamız lazım. Hizmetleri nasıl iyileştiririz? İşsizliği nasıl azaltırız? Güvenlik ve istikrarı nasıl güçlendiririz? Siyasal işleyişin bozukluğuna rağmen bunları Irak’la başarabileceğimize inanıyorum. Irak’ta halen çok faal bir parlamentoya ve ne yazık ki Kürdistan’da olmayan bağımsız bir yargıya sahibiz. 

Al-Monitor: Ancak fazlasıyla İran yanlısı bir hükümet var ki farklı bir hükümet kurma fırsatı vardı. 

Talabani​​​​​​​: Bakın, Kürtler bölgesel dinamikler ve etrafımızda olup bitenler nedeniyle iştirak etti. Hükümet İran yanlısı olsun veya olmasın hükümete katılmak herkes için akıllıca bir adım oldu diye düşünüyorum. Dediğim gibi Türkiye baskı uyguluyor, İran baskı uyguluyor ve Kürtlerin bu hükümette yer alması hiç değilse bu baskıyı bir ölçüde hafifletmeye yarayabilir.

Al-Monitor: Ama Berham Salih’i kaybettiniz. Bu büyük bir darbe sayılır.

Talabani​​​​​​​: Berham Salih’i KYB kaybetti. Ben Berham Salih’i kaybetmedim. Ne yazık ki o beni uzun süre önce kaybetmişti. KYB’de dönen tüm yanlış işler konusunda sessiz kalmayı seçtiğinde ve benim hakkımda olumlu tek bir söz etmeden Bafıl’ın tarafını tuttuğunda beni kaybetti. Kasım Süleymani, ABD, KYB’nin yarısından fazlası ve KDP’nin tamamı ona karşı tavır aldığında onu bu duruma ben soktum diye düşündüm. Yanında ben durdum ve cumhurbaşkanı olması için son dakikaya kadar onun için mücadele ettim. 

Al-Monitor: Sincar’a dönelim. Çünkü Sincar, İran ve Türkiye dâhil farklı güçlerin karşı karşıya geldiği ve ufukta net bir çözümün görünmediği özel bir parlama noktası. Bu meseleyi çözmek ve Sincar’a, yıllardır acı çeken Ezidi halkına barış getirmek için ne yapılabilir? 

Talabani​​​​​​​: Biliyorsunuz, KBY, Bağdat ve Birleşmiş Milletler arasında bir Sincar anlaşması yapıldı. Sincar’da yaşayan halk, yani Ezidiler buna dâhil edilmedi. Ezidiler olmadan Sincar’da Bağdat ile KBY arasında anlaşma yapmaya çalışmak büyük bir hataydı. Bunu [eski Başbakan] Mustafa El Kazımi’ye anlatmaya çalıştım. Ona şöyle dedim: “Orada yaşayan insanlarla işbirliği yapmanız lazım. 2014’te İslam Devleti saldırdığında Sincar’da neler yaşandığını unutmayın. Bu insanlar derinden yaralı ve başlarına gelenlerden Kürdistan yetkililerini sorumlu tutuyorlar. Siz ise şimdi Sincar halkını dışlayarak Kürdistan yetkililerini getirip Sincar konusunda anlaşma yapmaya çalışıyorsunuz. Böyle bir anlaşmayı hayata geçirmek imkânsız.”

Al-Monitor: Bu, PKK’nin de dâhil edilmesi anlamına mı gelir?

Talabani​​​​​​​: PKK değil, Sincar halkı. Tamam, PKK orada var. Çünkü bir tek PKK Sincar’da kalıp Ezidilere yardım etmişti. Kürt yönetimi olarak biz kaçtık ve Ezidileri yalnız bıraktık. Onları kim kurtardı? Bazı PKK ve YPG unsurları Ezidilerle kaldı ve onlara yardım ettiler. Sincar halkı anlaşmaya dâhil edilseydi PKK Sincar’daki güçlerini çekmeye meyilliydi. Bu mesajı da Sayın Kazımi’ye iletmiştim. 

Al-Monitor: PKK’nin yardımıyla kurulan Şengal Direniş Birlikleri’ni (YBŞ) mi kastediyorsunuz? Onların mı masada olması gerekirdi? 

Talabani​​​​​​​: Evet. Onlar kim? Yönetici konumundaki birkaç kişi dışında bunlar Sincarlı Ezidiler. YBŞ’ye katıldılar çünkü o günlerde orada başka kimse yoktu. Bu onların PKK’li olduğu, Türkiye’ye karşı olduğu anlamına gelmez.

Al-Monitor: Türkiye sürekli Sincar’a girme tehdidinde bulunuyor. Bunun bir noktada gerçekleşebileceğini düşünüyor musunuz? 

Talabani​​​​​​​: Bölgede bulunan İran bağlantılı güçler nedeniyle bu çok zor görünüyor. Bu güçler fazlasıyla Türkiye karşıtı ve bunu açıkça ortaya koydular. Fakat bölgenin dinamikleri belirleyici olur. Irak siyasi olarak istikrara kavuşursa Türkiye’nin böyle bir şey yapması çok zor olur. Ama güvenlik boşluğu, siyasi boşluk olursa Türkiye bu boşluklardan faydalanma konusunda her zaman çok mahir oldu. 

Al-Monitor: Suriye’ye geçersek, Rojava yönetiminin geleceği, Amerika’nın Suriyeli Kürtlere desteğinin sürüp sürmeyeceği konusunda ne düşünüyorsunuz? 

Talabani​​​​​​​: Daha önce de belirttiğim gibi, Suriye hükümetiyle anlaşmanın yolunu bulmazlarsa Suriyeli Kürtlerin herhangi bir geleceği yok. İster Esad’la ister Esad sonrasında gelecekleri Suriye’de. Türkler Suriye’nin yapısı dışında hiçbir oluşuma izin vermez. Çünkü Suriye’de Irak Kürdistanı’nın farklı bir modeline izin vermek Türkiye için intihar olur. Durumun şu an zor olduğunu, Suriye hükümetinin müzakere etmek istemediğini biliyorum. Ama bu, umudunuzu kaybetmek anlamına gelmemeli çünkü başka umudunuz yok. Bu iş Amerikalılar hâlâ ortalıktayken halledilmeli. Suudiler, Körfez ülkeleri Suriyeli Kürtlerin temel hakları için belli ölçüde baskı uygulayabilir ve para yardımı önerebilir. Suriye’nin paraya ihtiyacı var. Bu işi kotarmak için kullanılabilecek pek çok araç var.

Al-Monitor: Sizce Kürtler biraz çıkmazda değil mi? Rejimle temaslarında baskı unsuru olarak Amerikalılara ihtiyaçları var ama Amerikalılar Esad’la her türlü ilişkiye karşı. 

Talabani​​​​​​​: Ben öyle düşünmüyorum. Pek çok kez şunu duydum ki Amerikalılar Kürtlere, rejimle diyalogu açık tutmanız, taleplerinizi ortaya koymanız lazım çünkü biz ebediyen burada kalmayacağız, demişler ve bu konuda çok açık sözlü davranmışlar. 

Al-Monitor: Öyleyse neden bir gelişme olmuyor?

Talabani​​​​​​​: Sanırım Mazlum Kobane [Suriye Demokratik Güçleri komutanı] rejimle diyalogun şu an çok zor olduğunu düşünüyor. Hatta eski kafa Baasçılar, Esad’ın anlaşma yapmasını engelliyorlar. Müzakerelerde yer alan Ali Memluk [Suriye istihbarat şefi] gibi isimler ilerlemeyi engelliyor. 

Al-Monitor: Memluk bu arada Hakan Fidan’la görüşüyor.

Talabani​​​​​​​: Evet, Hakan Fidan’la görüşmeler yapılıyor. Türkiye pragmatiktir. Sınırda büyük bir sorunları olduğunu görüyorlar. Oralarda bizzat kendilerinin güçlendirdiği tüm o radikaller var ki bunlar ileride Türkiye için de çok büyük bir sorun olacak.

Al-Monitor: Hakan Fidan yeni Kasım Süleymani olarak görülebilir mi?

Talabani​​​​​​​: Hakan çok iyi eğitim almış biri ve bölgede çok etkili. Böyle bir rol oynadığını düşünüyorum ve biliyorsunuz Kasım Süleymani ile çok dostane ilişkileri vardı. Kasım Süleymani’ye hayranlık duyuyordu. 

Al-Monitor: Gerçekten mi?

Talabani​​​​​​​: Bizzat kendisi söyledi. Bana bir keresinde “Kasım Süleymani daha iyi eğitim almış olsaydı İran’ın başında olurdu” demişti. 

Hakan Türkiye için çok önemli bir rol oynuyor

Al-Monitor: Son soru: Lahur Talabani’nin önünde nasıl bir yol var?

Talabani​​​​​​​: Gelecek için planım, Kürdistan’daki Kürt halkının geleceğidir. Başıma gelen her şey ve tüm o suçlamalara rağmen ve evimin etrafı dört ay boyunca [güvenlik güçlerince] sarıldığı, ülkeyi terk etmem istendiği halde halkımızı bırakıp gitmedim. Beni tutan şey, Kürtlerin çektiği çiledir. Kendim için değil, halk için oradayım. Şöyle ya da böyle Kürt halkı için durumu değiştirmeyi amaçlıyorum.

Read more: https://www.al-monitor.com/tr/originals/2022/11/ex-intel-chief-talabany-warns-iraqi-kurds-risk-civil-conflict-leaving-turkey-iran#ixzz7k2DVMONo

 

Kaynak: farklı bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER