Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Dünya Barışı Nasıl Sağlanır?

Yazarımız Adil Akkoyunlu’nun, Özgün İrade Dergisi 2020 Mart((191.) Sayısında yayımlanan yazısı...

Dünya Barışı Nasıl Sağlanır?

“Selam: malından, canından, namus ve şerefinden emin ol. Bana güven. Benden sana hiçbir kötülük ve zarar gelmez. Rahat, selamet ve huzur içinde ol. Esen kal, demektir.”

Barışçıdır Müslüman. Savaştan yana olmaz.

Hayat anayasasında yazılı olan; “Barış, (daima sizin için) daha (iyi) hayırlıdır.” buyruğunu ilke edinmiştir.

Bu nedenle “Savaştan mı, barıştan mı yanasınız?” diye sorulmaz Müslüman’a. İslam’dan yana olmak demek; barıştan yana olmak demektir zaten.

Kur’an’ın bir rahmet ve şifa kaynağı olduğunu bilir. Onu, hayatının kılavuzu edinmiştir.

“İyilikle kötülük bir olmaz. (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost oluverir.” buyruğunu hiç unutmaz.

Kul haklarına saygı duyan, zulmetmeyen, hakka, hukuka riayet eden ve kendisine de zulmettirmeyen, haklarını koruyan insandır Müslüman. Başkasına da haksızlık yapılmasına, zulmedilmesine göz yummayan, sessiz kalmayan insandır. Dilsiz şeytan olmak kabul eder haksızlık karşısında susmayı.

Savaşı bile barış içindir Müslüman’ın.

Düşmanlık, şeytandan miras kaldı. İlk o başlattı kötülüğü. İnsanı kıskandı, kibirlendi, büyüklük tasladı ve Allah’ın huzurunda insanı düşman ilan etti. İlkin şeytan başlattı sevgisizliği, kini, nefreti. Düşmanlığı benimsemek; şeytanı izlemektir. Kabil şeytana uydu. Kardeşi Habil’i öldürerek insan neslinin düşmanlıkta ve kan dökmede ilk atası oldu. İnsanlar arasında ilkin o bozdu barışı.

Barış, peygamberlerin yolu. Peygamberlerin mirası. Tahrif olmuş İncil’de her ne kadar İsa (as)’ın; “Ben barış için değil savaş için yeryüzüne geldim.” dediği yazılsa da;
Tahrif olmuş Tevrat, baştan sona her ne kadar kine, nefrete, düşmanlığa teşvik etse de; Allah’ın her elçisi bir barış önderidir.
Cennet, barış erlerine, yeryüzünde sulhu ve selameti egemen kılmak için gayret edenlere (muslihlere) kucak açmış bekliyor. Cehennem, Allah’ın sevmediği bozguncuları, fesatçıları, fitnecileri; şeytanın yolunu izleyenleri yutmak için bekliyor.

İslam, her insanın, kanını, canını, malını, namusunu, inancını, ibadetini, aklını, düşüncesini, neslini korumayı dokunulmaz ve saygıya layık görüyor. İnsan haklarına ve özgürlüklerine saygı gösteren her insanın, haklarını ve özgürlüklerini muhterem sayıyor.
“Ant olsun ki biz, Âdemoğullarını şerefli kıldık.” buyuruyor Yaratan.
Allah (c.c.), insanı, yeryüzünün halifesi olma makamına layık gördü.

Bir gün Allah’ın son Nebi’si, tavaf ederken durup Kâbe’ye şöyle sesleniyor: “(Ey Kâbe!) Sen ne temizsin, senin kokun da ne güzel! Sen ne yücesin, senin hürmetin (saygınlığın) ne büyük! Muhammed’in nefsini elinde tutan Allah’a yemin olsun ki! (Bir) Müminin, Allah katındaki hürmeti (saygınlığı, değeri, şerefi), senin hürmetinden daha büyüktür. Müminin malının, kanının hürmeti de böyledir. Biz, mümin hakkında sadece hüsn-i zanda bulunuruz.” İşte insana verilen değer!

İslam, Müslüman olmayanların da koruyucusudur. Sadece kendisine sığınanları korumakla yetinmiyor; (Din, dil, ırk, mezhep, sınıf ayırımı yapmadan) bir anne şefkati ve merhametiyle bütün kâinatı kucaklıyor. Dini, düşüncesi, ırkı, mesleği ne olursa olsun; her insanın insanlık / kul hakları kutsaldır, dokunulmazdır, yok sayılamaz.

Haksızlık kime karşı yapılırsa yapılsın; haksızlıktır, zulümdür. Yetkili kişilerce hak sahibine hakları, teslim edilmelidir.
İlk sözü selamdır Müslüman’ın, Müslüman’a ve tanımadığı her kişiye. “Merhaba” der herkese. “Selam”ın ve “merhaba”nın konumuzla ilgisi bulunan bir manası da; ben sana barış ilan ediyorum. Malından, canından, namus ve şerefinden emin ol. Bana güven. Benden sana hiçbir kötülük ve zarar gelmez. Rahat, selamet ve huzur içinde ol. Esen kal, demektir.“Rahmanın kulları, yeryüzünde vakar ve alçak gönüllülükle yürürler. Cahiller kendilerine sataştıklarında; (onlara) ‘selam’ derler.”

Evet, cahillerin çirkin sataşmalarına bile yine iyilik, barış ve güven duygularını cevap ve dua olarak sunuyor Müslüman. “Selam” diyor. Esenlik diliyor onlar için de. Cennette dahi selam verecek; barış ilan edecek insanlar birbirlerine:
“Orada esenlik dilekleri selamdır.”

Selam Allah’ın bir ismidir de… Ve Allah (c.c.), selam iletiyor cennete layık gördüğü kullarına: “Onlara Rahîm olan Rablerinden selam vardır.”
Bakınız peygamberimiz inanan insanı nasıl tarif ediyor: “Mümin: İnsanların, kanları (canları) ve malları bakımından kendisinden emin bulunduğu (güvendiği) kimsedir.”

Tarihte olduğu gibi bugün de Haçlılar ve Siyonist Yahudiler, Şövalyeler, İslam’ın yüzüne korkunç maskeler takmak istiyor. Kendileri teröristlik yapıyor, İslam’ı “terör dini” olarak göstermeye çalışıyorlar. Buldukları ve maddi olarak imkân sundukları hainler aracılığıyla İslam topraklarında bile bu propagandayı yaptırıp taraftar buluyorlar. Osmanlıların dağılma sürecinde Batı hayranı Jön Türkler ve onların devamı İttihatçılar da İslam düşmanlarının bu gayretlerine destek vermişlerdi. Bu menfur çalışma dışarıda ve İslam topraklarında hâlâ devam etmektedir.

İslam’ın merhametli, şefkatli gerçek yüzünü göstermeye çalışanların sesleri yeterli değil.

Allah’ın dininin, bir terör dini olmadığını anlatmalıyız insanlara. Hak, hukuk, adalet ve sevgi dini olduğunu anlatmalıyız. Bunu yaparken çok hassas ve dikkatli olmalıyız. Vahyin dışına çıkmamalıyız. Taraftar bulma amacıyla; tavizler vererek; İslam’ı şirin gösterme endişesi taşımamalıyız asla!

Allah’ın dini, neyse; odur. Allah’ın dinini, olduğu gibi anlatma ve yaşama borcumuz olduğunu unutmamalıyız. Hakk’ın dini, taraftar toplamaya muhtaç değil. İnsanlar muhtaç ona; onun himayesine sığınmaya.

Uyandıktan sonra Ashabı-ı Kehf’in şehre gidip dönen arkadaşları, acı bir gerçeği dile getiriyor: “Biz, İsa Peygambere inandığımız için dünyayı bize dar etmişlerdi. Kaçıp mağaraya sığınmıştık. Şimdi herkes İsa’dan yana olmuş. Ama İsa’nın dinini değiştirmişler.” Elimiz kurusun, dilimiz tutulsun değiştireceksek Allah’ın dinini. Taraftar bulmak için eğip bükmeye hakkımız yok bu güzel dini. İslam’ın istediği şekilde elbet güzel olacak üslubumuz. Nezaketi bırakmayacağız elden. Bir doktor gibi şefkatle, merhametle yaklaşacağız hasta insanlara. “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et.” buyuruyor Rabbimiz.

Herkes iyilik görecek bizden. “İnsanların en iyisi; insanlara en faydalı olanınızdır.”

Kim ne yaparsa kendisi için yapıyor. İyilik eden de, kötülük eden de: “İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi aleyhinizedir.” buyruluyor.

Müslümanlar, iyilik yarışında zirveye ulaşmıştır. Onu, isar bayrağını dalgalandırırken seyredersiniz hep. “Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile; onları (kardeşlerini), kendilerine tercih ederler.”

Allah’ın son elçisi sadece Müslümanlara değil, bütün insanlara seslenerek: “Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz!” buyuruyor.

Bütün dünya insanları kardeş olsa, kardeş gibi davransalar birbirlerine karşı… Kalır mı kin, öfke, çekişme… Kalır mı hiç kava, savaş? Bütün yeryüzünde barış meltemleri esmez mi?

Kalır mı dert, keder?

Kaynak: Özgün İrade Dergisi

 



Anahtar Kelimeler: Dünya Barışı Nasıl Sağlanır?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz