Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Dinde reform

Hasan Hanefi, politikyol.com’da “Dinde Reform” başlıklı bir yazı kaleme aldı

Dinde reform

Din, din bilginlerinin bir üretimi olmasına rağmen reformist anlayışa göre tarihsel analizle ele alınamayan kutsal bir olgu olarak değerlendirilir. Halbuki din bilginleri bizim gibi insanlardır, onlardan öğreniriz ama onları asla taklit etmeyiz.

 

Hasan Hanefi

Şüphesiz modern Arap-İslam düşüncesinin en önemli akımları, reforma dinle başlayıp devletle sürdüren Mısır’da Afganî ve öğrencilerinin, Şam’da Kevakibî ve Kasımî, Fas’ta Allal el Fasî, Cezayir’de Abdülhamid bin Badis, Malik bin Nebî ve Beşir el İbrahîmî, Tunus’ta Muhammed bin Osman es Senusî, Libya’da Ömer el Muhtar, Sudan’da Mehdi, Irak’ta Alusiler, Yemen’de Şevkanî… ve diğerlerinin önderlik ettiği dini reform hareketidir.

Afgani kelamda Eşari mezhebinin sadık bir müridi iken, Muhammed Abduh Eşarilik’ten Mutezile’ye evrilmiş, yarısını bundan yarısını da ondan almış, tevhitte Eşari adalette ise Mutezili olmuş, Orta Asya’da Maturidiliğe dayanmıştır. Bu yüzden kadim dini ilimlere nasıl yaklaşılacağına dair bir ileri bir geri adımlar atılmakta ve sürekli bir tereddüt oluşmaktadır.

Arap ve İslam dünyasındaki dînî reform hareketi, yaygın anlamıyla din ile yani inanç esasları, yasalar, ibadetler ve muamelatla işe başlar. Onu, kadim naklî ilimler (din bilimleri) ve aklî bilimleri (pozitif bilimleri) kapsayan, kültürel birikimin halkların deneyimleriyle iç içe geçtiği halk hikâyeleri ve masallarını, destan ve folkloru içeren kültürel miras benzeri bir takım geniş sistemler içine yerleştirmez. Din bu nedenle, din bilginlerinin (ulemanın) bir üretimi olmasına (ve bu yüzden beşerî bir karaktere sahip olmasına) rağmen reformist anlayışa göre tarihsel analizle ele alınamayan kutsal bir olgu olarak değerlendirilir. Halbuki din bilginleri bizim gibi insanlardır, onlardan öğreniriz ama onları asla taklit etmeyiz.

Neo-Selefiliğe gelince, bu akım, vahyin tarihte hızla yayıldığını, tarihin bir çöküş değil ilerleme içerisinde olduğu bir felsefe çizgisini kabul etse ve tarih-vakıa ilişkisi kavramını öne çıkarsa bile son tahlilde nassa dayanıyordu. Bu yaklaşımı, “faziletli olan ve faziletli görülen, bütün asırların en iyisi benim asrımdır, İslam garip olarak zuhur etmiş ve başladığı gibi garip olarak yeniden gelecektir, çöküş hilafetten krallığa geçiştedir” gibi bir takım sözlerde görmek mümkündür. Bununla birlikte kelam ilmi (teoloji), Eşarilik doğrultusunda yani zat, sıfat ve fiiller teorisi ile aklın tamamlanması için Peygamberliğin gerekliliği anlayışı çerçevesinde devam etmiştir.

Hüseyin El-Cisr’in “Hamidiye Kaleleri” adlı eseri, modern doğa bilimlerinin sonuçlarını, kelamı geliştirmek için kelamı doğa bilimleri içine yerleştirmeye çalışmıştır. Ancak kelam ilminin geleneksel yapısı hâkimiyetini halen sürdürmektedir. Felsefeye gelince, siyaset, sosyoloji ve tarih alanlarında yenilenmeden, gelişmeden veya beşeri bilimlere eklenmeden, mantık, tabiat ve teoloji de İbn Sina’nın bıraktığı gibi kalmıştır. Nitekim hiçbir din bilgininin Gazâlî’nin düşüncesindeki tasavvufu alıp yatay düzlemden dikey düzleme, yukarıya doğru yalpalamaktan daha da ileri noktalara taşıma, sabır, tevekkül, vera, rıza, haşyet, korku ve zühd gibi ruhi makam ve hallerden eleştiri, reddetme, itiraz, protesto ve sabrın tükenmesi gibi daha olumlu makam ve hallere dönüştürerek ilerleme yönünde yeniden yapılandırmaya girişmediği için tasavvuf, zevk ilimlerinden biri olarak kalmıştır.

Saf nakli bilimlerin kısmen güncellendiği doğrudur. Kur’an ilimlerinde “Halefullah”ın eserlerinde[1] kıssaların edebi boyutu ve sanatsal tasvir ele alınırken, söylem analizi ve nass kavramı da Nasr Hamid Ebu Zeyd[2] tarafından vurgulanmıştır. Hadis ilimlerinde senet tenkidinden metin tenkidine geçiş gerçekleşmiş, “Özgürlük Elçisi Muhammed”, “Vahiy durağında” ve “Siyeri Nebi’ye dipnot” adlı kitaplarda Peygamber’in hayat hikâyesi yeniden bir okumaya tabi tutulmuştur.

Sosyal tefsir “el-Menâr Tefsiri”nde kendini gösterirken edebi tefsir ise çok sayıda kitap ve çalışmada ortaya çıkmıştır. Fıkıh ilimlerinde muamelatın önemi ortaya konurken usulü fıkıh ilminde de mekasıdın (öncelikli amaçların) önemi vurgulanmıştır. Ancak bunların hepsi sınırlı kapsam ve derinliğe sahip kısmi girişimlerdi ve geniş kapsamlı tarihsel ve geleneksel anlayışa, akla ve kültürel eleştiri mekanizmalarına ve onun yapısökümcü araçlarını uygulamaya direnen akımın önünde duramadılar.

Çeviren: İslam Özkan

* BAE’de yayınlanan el İttihad gazetesinde Arapça olarak yayınlanmış makaleden tercüme edilmiştir.

https://www.alittihad.ae/opinion/4202548/%D8%A7%D9%84%D8%A5%D8%B5%D9%84%D8%A7%D8%AD-%D8%A7%D9%84%D8%AF%D9%8A%D9%86%D9%8A

[1] Mısırlı yazar Hasan Hanefi’nin bahsettiği M. Ahmet Halefullah’a ait bu eser, Türkçede Kur’an’da Anlatım Sanatı (El-Fennu’l-Kasasi) adıyla Ankara Okulu Yayınları tarafından yayınlanmıştır.

[2] Mısırlı yazar Nasr Hamid Ebu Zeyd ‘e ait söz konusu eser, OTTO yayınları tarafından İlahi Hitabın Tabiatı adıyla yayınlanmıştır.

 

Kaynak: Farklı Bakış



Anahtar Kelimeler: Dinde reform

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz