Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Cumhurbaşkanını halk seçer diye biliyoruz; acaba yaşanan veya yaşatılan gerçek farklı olabilir mi?

Fehmi Koru, Ekrem İmamoğlu’nun olası cezasından dolayı, “kazandığı durumda” görevin ona verilmeme durumu karşısında Millet İttifakı’nın, başka alternatifler üzerinde düşünmesi gerektiğini belirtiyor.

Cumhurbaşkanını halk seçer diye biliyoruz; acaba yaşanan veya yaşatılan gerçek farklı olabilir mi?

Bu ülkede ‘gündem’ denilen ne varsa, önemi ne olursa olsun, ömrü birkaç günü geçmiyor.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) başkanı Muharrem Akkaya’nın cumhurbaşkanı seçiminde aday olması muhtemel isimler ile ilgili açıklamaları bile bugün itibariyle gündemden düşmüşe benziyor.

Göz atma imkanı bulduğum birkaç gazeteye bu sabah baktığımda vardığım sonuç bu.

Oysa söyledikleri yüzünden, aday olabileceklerin olamama, adaylığı düşünülmeyenlerin ise aday olabilme imkanı doğabilecek.

Didik didik edilmeyi hak eden açıklamalar sadece buna yaramakla sınırlı kalacak.

Yazımı buraya kadar okuyunca “Daha ne tartışılacaktı?” diye düşünenler çıkabilir.  O sebeple hiç tartışılmayan bir konuyu örnek olarak işlemek niyetindeyim.

YSK başkanı Akkaya, hakkında yerel mahkemenin 2 yıl, 7 ay ve 15 gün hapis cezası verdiği İstanbul belediye başkanı Ekrem İmamoğlu için, “Cezasının onaylanması durumunda, aday olarak girdiği seçimi kazansa bile mazbatası verilmez” açıklamasını yaptı.

Mazbatası YSK tarafından verilmeyen kişi seçilmemiş sayılıyor.

Diyelim, zaman zaman buluşan altı partinin liderleri Millet İttifakı adına İmamoğlu’nun aday olmasını kararlaştırıldı, böylece Cumhur İttifakı adayı karşısında seçime bir tek o katıldı ve adayların açıklanması sonrasında da istinaf mahkemesi ile Yargıtay arka arkaya kendisinin alt mahkeme tarafından verilen cezasını onayladı. 

O durumda ne olacak?

Sandık başına gidildiğinde Millet İttifakı adayı için oy kullanılamayacak. Kullanıldığı takdirde oylar geçerli sayılmayacak. İmamoğlu’na verilen oylar rakiplerinden fazla bile olsa, seçimi kaybedenler arasından en yüksek oyu alan cumhurbaşkanı seçilmiş sayılacak.

Cumhur İttifakı adayı mı kazanacak?

Bir ihtimal öyle olacak.

Fakat bir ihtimal daha var: Seçim ilk turda sonuçlanmayacağı için, ikinci tur için sandık başına gidildiğinde, muhalif oyların Cumhur ve Millet ittifakları dışından aday gösterilmiş birine kayması ve kazanması hesaba katılmayan birinin cumhurbaşkanı seçilmesi bile mümkün.

Tuhaf değil mi?

Bana da tuhaf geliyor, ama İmamoğlu aday gösterildiği ve cezası onaylandığı takdirde olacak olan, bu iki senaryodan biri.

Mahkemeler onu devre dışı bıraktığı için ya Cumhur İttifakı adayı seçimi kazanacak ya da Cumhur İttifakı adayına oy vermemeye kararlı seçmenin o sırada gözüne kestireceği herhangi bir aday cumhurbaşkanı seçilmiş olacak…

Çare?

İlk akla gelen çare şu: Millet İttifakı, İmamoğlu’nu aday göstermişse, hakkında verilmiş ceza onaylandığında, onun yerine yeni bir aday çıkarsın…

YSK’nın aday olabilecekleri ilan etmesinden sonra bizim sistem buna imkan vermiyor.

Sistemin kendini kapatması yüzünden aslında bir mahkemenin tek bir yargıcı, hem bir siyasinin önünü kesebiliyor hem de ülkede kimin cumhurbaşkanı olamayacağına karar vermiş oluyor.

Muhalefetin mazbata engelini akılda tutarak bir başka ismi aday göstermesi ve onun da seçimi kazanması durumunda, kimin cumhurbaşkanı olacağını mahkeme kararının belirlediği bile söylenebilir.  

[Bugünküne benzer bir durum 2002 yılında seçime gidilirken de Türkiye’nin başına gelmişti. Bir mahkeme, bir mitingde okuduğu şiiri sakıncalı saydığı için Tayyip Erdoğan’a ceza vermiş, onun da aralarında bulunduğu bir siyasi kadro, onu kurdukları yeni partiye genel başkan seçebildikleri halde ‘siyasi yasaklı’ olması yüzünden milletvekili adayı gösterememişlerdi. Tayyip Erdoğan neden sonra milletvekili seçilebildi ve başbakanlığı teslim alabildi. Şimdi ise cumhurbaşkanı.]

Ne yapılabilir bu durumda?     

Muhalefetin önünde fazla seçenek bulunmuyor.

Seçilebilecek aday olarak İmamoğlu görülüyorsa onun isminde ısrar ederken, cezasının onaylanması durumunda, adaysız kalmamak için, başka birini de yedek olarak onunla birlikte aday göstermek…

Bu ilk seçenek.

İşi şansa bırakmamak için İmamoğlu’nu aday göstermemek…

Bu da ikinci seçenek…

Tabii muhalefetin daha geniş bir seçme imkanı sağlamak amacıyla seçmen karşısına çok sayıda adayla çıkması da mümkün.

Başka bir seçenek aklıma gelmiyor.

Halbuki sistem böyle durumlarda önleyici değil gereksiz engelleri ortadan kaldırıcı tedbirler öngörebilmeliydi.

Ceza verilse bile ‘siyasi yasak’ söz konusu olmayabilirdi… [Eskiden bu bizde mümkündü; cezaevinde yatarken seçilince Meclis’e milletvekili olarak gidebilenler olduğunu hatırlar gibiyim.

Meclis’ten çıkartılacak bir yasayla bu sağlanabilir.

Hatta bir adım daha ileri gidilerek, üzerinde fikir yürüttüğümüze benzer durumlarda, yani birinin adaylığının düşmesi söz konusu olduğunda, YSK bir başka ismin aday gösterilmesine izin verebilmeli…

[Çeşitli gerekçelerle seçilmişlerin dokunulmazlıkları düşürülüp milletvekilliklerine son verildiği de oluyor. O sebeple veya vefatlar yüzünden bu Meclis’te çok sayıda koltuk boş. Oysa öyle durumlarda boşalan koltuğu partisinin doldurmasının yolu açılabilir; bu sayede TBMM hep aynı sayıda milletvekiliyle çalışmalarını sürdürür.]

Demokratik olma iddiasında eksikler var ve bu yazıda sözünü ettiğim konu da onlardan biri.

YSK başkanı bu konuda ne düşünüyor olabilir?

Emekliliği sonrasında da olsa kendisinden esas bu konuda ne düşündüğünü öğrenmek isterim.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz