Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Açlığı doyurmak

Gökhan Özcan- 28.05.2018

Açlığı doyurmak

Oruç, nefsimizin kontağını kapatma imkanı veriyor bize. Tamamen değilse bile önemli ölçüde... Bedenimizi aç bırakmakla, içimizdeki doymak bilmezliğin sonu gelmez isteklerine kalbimizin berrak cevabını vermiş oluyoruz. Hemen pısıp kendini teslim etmiyor nefis; bir ay boyunca, gecesi gündüzüyle, canımızı ırgalayıp duruyor.

Zehirli bir yılan gibi sancılanıyor adeta, kıvranıyor içimizin karanlık kuyusunda. Kurtulmak istiyor o kuyudan, yeniden çıkmak canımızın yeryüzüne. Yönetmek, yanıltmak, ele geçirmek istiyor insanlığımızı. Ama vazgeçmiyoruz ikrarımızdan, en azından hilal yeniden görününceye dek gökyüzünde. Uyuşmuş olmak ile uyanık olmak arasında bir tercih yapıyor ve beyhude yürüdüğümüz ne kadar yol varsa hepsinden tek tek geri dönüyoruz kendimize. Hatırlıyoruz; dünya gailesine dalarak unuttuğumuz derûnî gerçeği. Oruçta karar etmiş olmakla günbegün zayıflıyor nefsimizin eli. Ve farkına varıyoruz; nefisten ibaret değiliz, ruh diye bir şey var, bize rağmen içimizde hakikati hiç durmadan tesbih eden. İşte o yer, birbirinin elinden tutarak çoğalan o mûtenâ vakitler, ?Kâlû belâ? dediğimiz yere en yakın yer şuurumuzda. Yanlış tarafa gidenlere, doğru tarafın kendini hatırlatması sanki bu... Yaratan´ın yarattıklarına şefkatle dokunuşu... Onları karanlık bir geceden rahmet kelimeleriyle aydınlık bir sabaha uyandırması... Hamd, aklında, fikrinde, kalbinde zikrinde Rabbini unutmayı alışkanlık eden kulunu bir an bile unutmayana, zaten unutması da olmayana...

?Oruç can gözünün açılması için bedenleri kör eder? diyor Hazreti Mevlânâ.

Kendimizi azıcık tuttuk ya; her an, dünyadaki her şeye ne kadar büyük bir tutkuyla, ne kadar büyük bir ihtirasla, ne kadar büyük bir şehvetle, ne kadar büyük bir körlükle aç olduğumuz ayan beyan ortaya çıktı. Ne kadar çok şeyin peşine ne kadar çılgınca düştüğümüz aşikâr oldu. Hakikati ne çok yerinden unuttuğumuz, yalana ne çok yerinden kapıldığımız, teslim olduğumuz açığa çıktı. Oruç, sadece kendimizi hatırlatmadı bize; çirkinleşen yüzümüze de ayna tuttu aynı zamanda. Bakalım o aynaya ki; anlayabilsin içimiz, çirkinliğin insana ne kadar yakışmadığını.

İnsan hakikatin cennetindeydi, sonra bir şey oldu yalan dünyaya gönderildi. Yalana inansın diye değil elbet; arayıp hakikati kalbinin içinde yeniden bulsun diye... Kul Allah´ın muradına ersin, erişsin diye...

?Her yıl bir ay oruç mimarı bize konuk gelir. Gelir gelmez de kollarını sıvar ve işe koyulur. Bir kahve içimlik bile beklemez, dinlenmez. Kutsallığın işçisidir o. İlkin vücut evini şöyle bir yoklar. Bir sarsar insanı. Öyle sarsar ki bacalarda ne kadar birikmiş kurum varsa dökülür. Tabiat etkisiyle gevşemiş ve kopmaya yüz tutmuş sıvalar düşer. Yerinden oynamış kiremitler kayar. Organlar arasında, kasların eklem yerlerinde, hareketsizliğin ve ölümün sembolü olarak gerilmiş kaç örümcek ağı varsa yırtılır. Vücut konağı, böylece konuğun, büyük konuğun gelmiş olduğunu bilmiş olur. Sonra oruç onarmaya başlar? diyor ?Samanyolunda Ziyafet´ kitabında Üstad Sezai Karakoç, selam olsun.

İnsan, eğer içinin bütün iskemlelerine dünyayı oturtmazsa, hakikat de elbet gelip oturabilecek bir yer bulabilir orada kendine.

Mesele açı doyurmaksa o kolay; zor olan açlığı doyurmak!

?Ne yersem yiyeyim sanki karnım doymuyor? diye yakındı sofranın başındaki. ?Doymayan karnın değil!? dedi iç sesi.

Tekâmül merdiveninin basamaklarını oruç oruç çıkan insanlar da var.

?Ten dünyaya acıkır, can ukbâya? dedi meczup, ?hangisini doyuracaksın??



Anahtar Kelimeler: Açlığı doyurmak

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER