Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ali Ağcakulu Yazdı: Bâb-ı Âli Baskını(*)

Ali aAĞCAKULU

 Ali Ağcakulu Yazdı: Bâb-ı Âli Baskını(*)

?Sevgili dostum,

Bugün ne olacağını bilmiyorum. Dün hükümetin Saray´da topladığı meclis, 60 memur ve Âyan üyesi oybirliği ile bir karar aldılar (büyük bir bölümünün itirazlarına rağmen): Harpten kaçınmak. Böylece kendi tedbirlerimi almaktan başka yapacak şeyim yok. Yani hükümeti devirmek ve fikrimi yeni bir hükümete kabul ettirmek. Her şey şimdiden hazır.

 Eğer bu memleketimi kurtaracaksa mutlu olurum. Ölürsem vazifemi yapmış kabul ederim kendimi. Allah´a dua ediyorum. Eğer projem Türkiye´ye mutluluk getirmezse, beni öldürmesi için dua ediyorum. Allah sizi korusun, ata binmem lazım, beni bekliyorlar??   

23 Ocak 1913 Perşembe sabahın 7´sinde Enver Paşa tarafından kaleme alınmış hatıralar bunlar. O gün Bâb-ı Âli Baskını diye bilinen hükümet darbesinin olduğu gündür. Enver Paşa da olayın kahramanıdır. Hükümeti ele geçirdikten bir gün sonra 24 Ocak´ta ise şunları kayda düşer.

?Bâb-ı Âli´deyim. Her şey iyi gidiyor. Mutlak sükûnet. Zavallı Nazım öldü. Heyet-i Vükela kuruldu. Öbür nazırlar (eskiler) iyi korunuyorlar. Yeni kabine lüzumu halinde savaşa hazır, bizim arzumuzun iletilmesi bekleniyor. Her şey iyi gidiyor. Eğer İzzet Rıza Paşa Ordu Komutanı olursa, ben de Erkan-ı Harp Başkanı olacağım. Ya hepimiz öleceğiz ya da vatanımızı kurtaracağız.?           

İttihatçıların bir sloganı vardır. ?Ya devlet başa ya kuzgun leşe.? İddialı ve gözü kara bir slogan. Ne yalan söyleyeyim, İttihatçıların siyasi tarihine baktığımızda bu slogana uygun bir hayat sergilediklerini söyleyebilirim. Devlet için ve devleti ele geçirmek için hem ölmüş hem de öldürmüşlerdir. Kurşun atmış, kurşun yemişlerdir.

Daha iyi anlaşılması için 15 Temmuz Darbesi´ne benzetebileceğimiz 13 Nisan 1909 tarihli 31 Mart Olayı, Rumeli´den gelen Hareket Ordusu tarafından bastırılmıştı. Mahmut Şevket Paşa ordunun komutanıdır. Mustafa Kemal, Hareket Ordusu´nda Kurmay Yüzbaşı´dır. Enver Bey ise Yeşilköy civarında Hareket Ordusu´na katılır. 31 Mart Olayı hala tarihçiler arasında bir tartışma konusudur. Kim tarafından planlandığı, nasıl uygulandığı ve kime karşı yapıldığı net olmayan ordu içindeki bir grubun isyan hareketidir. Ama İstanbul´da meydana gelen bu darbe girişimini bastıran Hareket Ordusu ve İttihatçılar hadisenin gidişatını ve neticelerini belirler. II. Abdülhamit darbe girişiminden sorumlu tutulur ve tahttan indirilir. Yerine Sultan Reşat getirilir.

Aslında Bâb-ı Âli Baskını, 31 Mart Olayı ile başlayan sürecin bir neticesi olarak değerlendirilmelidir. 13 Nisan 1909´dan itibaren altı hükümet kurulmuştu. İttihatçılar genç kadrolara sahip olduklarından, Sadrazamlık (Başbakanlık) makamına doğrudan İttihatçı olanları getirememişlerdi. II. Meşrutiyet´i ilan eden ve 31 Mart Olayı´nı bastıran İttihatçılar bir türlü devlete tam hâkim olamıyorlar ve istedikleri politikaları tam uygulayamıyorlardı.

Zamanın hızlı aktığı bu dönemde bir taraftan Trablusgarp Savaşı sürerken diğer taraftan Balkan Savaşları da söz konusudur. Balkan Savaşları´ndan hemen önce Sadrazam Said Paşa istifa etmiş yerine Ahmet Muhtar Paşa onu da Kâmil Paşa kabinesi takip etmişti. Ama İttihatçılar bunların hiçbirinden memnun kalmamışlardı.

Özellikle Ahmet Muhtar Paşa´nın kurduğu kabine büyük tartışmalar doğurmuştu. Bu kabineye, bir taraftan tecrübeli devlet adamlarından oluştuğundan ?Büyük Kabine? unvanı verilmişti. Diğer taraftan bu kabineye aynı zamanda ?Baba Oğul? kabinesi de deniyordu. Ahmet Muhtar Paşa´nın oğlu Mahmut Muhtar Paşa, Bahriye Nazırı olarak atanmıştı babası tarafından. Bir de Avrupa devletlerinin gönlünü ve desteğini almak amacı ile Gabriel Naradukyan Efendi de Hariciye Nazırı olarak atanmıştı. Hoşnutsuzluklar artmıştı.

Çok geçmeden Ahmet Muhtar Paşa kabinesi İttihatçılar üzerinde baskı kurmaya başladı. Tutuklamalar ve bazı tasfiyeler gerçekleştirdi. Bu dönemde I. Balkan Savaşı çıkmış ve Edirne dahil Balkan toprakları kaybedilmişti. Bunun üzerine Baba Oğul hükümeti istifa etti ve Kâmil Paşa hükümeti kuruldu. II. Abdülhamit döneminde de Sadrazamlık yapmış olan Kâmil Paşa İttihatçılardan pek hoşlanmıyordu. Onun döneminde de İttihatçılara yönelik baskılar devam etti.

Bütün bu gelişmeler üzerine İttihat Terakki´nin Merkez-i Umumi´si ve İttihatçı subaylar darbe yapmaya ve hükümeti devirmeye karar verdiler. Çünkü İttihatçılara göre hükümeti ele geçiremedikleri takdirde zaman aleyhlerine işliyordu ve iktidar ihtimali her gün biraz daha azalıyordu.

23 Ocak 1913´te, Enver Paşa, beyaz bir atın üzerinde yanında bir grup asker ve halk ile beraber Bâb-ı Âli´yi -yani hükümeti- basıp, direnen muhafızları öldürerek Kâmil Paşa´ya istifa mektubu yazdırmıştı. Kâmil Paşa hükümetinin yerine Mahmut Şevket Paşa hükümeti kurulmuştu. Böylece İttihatçılar memleketi diledikleri gibi yönetebilecekleri bir konuma gelmişlerdi. 1908 II. İkinci Meşrutiyeti ilan ettiren, 31 Mart Darbe Teşebbüsünü bastıran İttihatçılar nihayet 1913 yılında devlete hâkim olmuşlardı.

Tarihten ders alınırsa belki tekerrür etmez. 15 Temmuz Olayı 31 Mart Olayı´na benzer. 16 Nisan 2017 Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçiş de 1908 II. Meşrutiyet´in ilanına.

Benden hatırlatması?

_________________

Editör´ün Notu: Araştırmacı yazar Aliağcakulu, Ocakmedya.com´da 13.11.2018 Salı(bugün) günkü yazısında, bundan yaklaşık yüz yıl önce, Osmanlının son döneminde vuku bulan ve büyük bir ihtimalle İngiliz tertibi olarak hafızalarda yer etmiş bulunan 31 Mart vakası ile bağlantılı olarak, başında İttihatçı Enver Bey´in(daha sonra ise paşa olarak tanınacaktı) bulunduğu kadro tarafından gerçekleştirilen Bâb-ı Âli baskınını günümüzle ilişkilendirme suretiyle ?doğru ve yerinde´ bir değerlendirmede bulunmaktadır.

Özellikle de AK Parti öncesi dönemlerde devleti yöneten elit(ler) tarafından bakılan, beslenen Gülen hareketinin ?şimdi ise FETÖ olarak tescilli- ?önünün hep açık tutulması´ndan hareketle, 17-24 Aralık operasyonlarıyla durumu ve tavrı belirginleşmesine koşut olarak 15 Temmuz darbe girişimi ile Bâb-ı Âli baskını arasında bir bağın, yaklaşımın, durum, tutum, davranışın bulunduğa işaret ediyor.

Tek bir farkla ki, Enver Paşa, orduda bir askerdi, ama Fethullah Gülen ise, orduya kendi sokup yerleştirdiği askerlerin hocası, hoca efendisi, mehdisi konumunda idi?

İki zattan Gülen´in Türkçülüğü görünüşte kalsa da, ikisinin aynılığı, farkında olsunlar, ya da olmasınlar Batıya hizmet etmek, ettirilmekti. Zira Enver Paşa´nın Türkçülüğü, Turancılığı Müslüman Türk´ün inancıdan ve düşüncesinden kaynaklanmayıp düpedüz Batıcılık bağlamında değerlendirilebilirdi. Diğeri ise, zalim ve işbirlikçi olmasına rağmen zihniyet açısından ne doğulu ve ne de Batlı idi. Ki o bugüne bugün Mehdi(!) idi!



Anahtar Kelimeler: Ağcakulu Yazıyor Baskını

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER