Dün gece (28 Şubat 2020/saat 20.00 de, Şanlıurfa il Milli eğitim Md. Konferans Salonunda; Kitap Vakfının düzenlediği gecede, konuşmacı olarak Sosyolog yazar Abdurrahman Aslan hocayı dinledik, çok da müstefid olduk) “Modern Dünyada Kendimiz olmak” konu başlıklı konuşmasını dinlerken; dikkatimi çeken en önemli (bana göre) sözlerinden biri de, “Modernlik: İşe İnşaallah demeden başlamaktır” önemli ve yerinde olan tespitiydi!... Doğrusunu konuşmak gerekirse, modernlik denilen ithal veledin, oldum olası, zihnimi daima meşgul edip kurcaladığını ve beni daima rahatsız ettiğini, söylem ve eylem (!) biçimi olarak da, sevmediğim şeylerin de ilk sırasında yer işgal edenlerden
İşte dün akşam Abdurrahman Aslan hoca ’nın: konuşması arasında “Modernliğin, işe İnşaallah demeden başlamasıdır” tespiti.” Âcizane olarak beni hem çok rahatlattı hem de, Modernizm’in bir insanlık çıkmazı olduğunu her vesileyle dile getirmemizden dolayı, bizi yeniden bu konu hakkında birkaç kelam etmeye sevk etti diyebilirim… Ne kadar izah edebilirim, onu da bilmiyorum tabi! Evet, evvela Modern çağda kendimiz olarak kalabilmeyi başarmanın; bu günkü şartlarda çok kolay bir iş olmadığının altını çizmemiz gerekir diye düşünmekteyim… Öncelikle yaşadığımız çağın, insan fıtratı başta olmak üzere; sosyal, siyasi, ekonomik, iktisadi, ahlaki ve insan/toplum yaşamı üzerinde çok ciddi manada, Modernlik denilen, “Batı/Avrupa-i geleneğinin etkisinden kurtulmamız lazım.Bunu da ancak, “kendi öz değerlerimize/İslam’i ideallerimize, geçmişteki (onları geri getiremeyeceğimiz ve o zamana gidemeyeceğimizle birlikte), değer yargılarımıza dönüş yapmamızla mümkün olacaktır…
Oysa günümüzde, fert/ ve toplumlar nezdinde, İslam’ın nasıl yaşanıp nasıl yaşanmayacağı durumuna son yüz yıldanbu güne bakıldığında; egemen/iktidar güçlerin, uzun süreçler sonucunda,Modernite’nin kıstaslarını insanlara kabul etmeye çalıştıkları/ettirdikleri rahatlıkla görülebilmektedir!Dünya sathında, İslam’ın evrensel ve cihan şümul değerlerine karşı olan tüm güçlerin, Gelenekselcilik ve tarihselcilik kavramları başka mecralara çekip, farklı anlamlar yüklemek suretiyle, manevi değer yargılarımıza; modernliğimusallat etmiş, bu değerlerin birçoğunun altını oymuş, hatta birçoğunu tırpanlayıpbudadıklarını ve artta kalmış olan ufak tefeklerini de yok etmek içi var güçleriyle çalıştıkları gerçeğini, gizlemenin ve inkâr etmenin hiçbir mantıki yönü yoktur… Hâlbuki gelenek dedikleri şeyin, bizim özellikle on dört asırdan beridir, kendisinden ilham aldığımız, beslendiğimiz irfan ve ihsan geleneğimizden başkabir şeyi kast etmediklerini bilinmektedir/bilmekteyiz.
Bu meyanda, Abdurrahman Aslan Hocanın deyimiyle: “Gelenek adına her şeyi yıkarsanız, sonra sırtınızı dayayacak hiçbir yeriniz kalmayacaktır demekle; bunu özellikle İslam’i camia dediğimiz, entelektüel, akademik cenah ve yazarçizer kesimine bir mesaj niteliğinde hatırlattığını söylemek mümkün! Evet, şayet Müslümanlar olarak; İslam’ın irfan geleneğinden bize emanet edilmiş olan değer yargılarımızdan ödün verirsek veya vermek için zeminin hazırlanmasına göz yumarsak, “Modernlik denilen değirmenin dişlileri arasında, fertten aileye, toplumdan devlette kadar öğütülmekten asla kurtulamayacağımızı bilmeliyiz
Abdurrahman Aslan Hoca’nın tespitleri doğrultusunda olaya, bakıldığında,özellikle entelektüel zihniyette büyük çapta kırılmaların olduğu rahatlıkla görülebilmektedir. Bu kırılmaları acilen imar etmemizin tek çaresi ise; ilk (Nesl-i Kadim) nesil olan geçmişimizin (geçmiş ve gelenek dedikleri) hassasiyetle taşıdıkları İslam’ıno ilahi dinamikleriyle yeniden barışık hale gelipbuluşmamızla kaim olacaktır, olacağına inanmaktayım. Müslümanlar olarak, Ümmet bilinci atmosferinde buluşmamızın yegâne yolunun; Modern çağın el-an tüm olup biten maddi ve manevi saldırılarıve zararlarından (gerekli olanları almakla birlikte, ifrat ve tefrite itidali elden bırakmadan) korunmamızın, “Kendimiz olmaktan geçtiğine inanmalı/inandırmalıyız kendimizi! Yoksa, daha yıllarca, belki asırlarca; Ümmet’inevlatları dağınık, birbirlerine karşı hasımane bir şekilde cephe alarak, İslam’a düşman olanlar hesabına birbirlerini yok etmeye çalışacaklardır…
İşte ilk kuşak veya ilk nesil dememizdenmaksat; Saadet asrında yaşamış olan, o kutlu ve nadide Sahabe neslini kastediyoruz. Çünkü o kutlu neslin, İslam davası diye bir dertleri vardı. O dertle yatar, o dertle kalkarlardı. Fakat ne acıdır ki, yaşanan son asraişlenen süreçle birlikte bakıldığında; teknolojinin insanın yaşamına girmesiyle birlikte, “toplumsal bazda insanların kahır ekseriyetinin, “Haz ve Hız” denilen Seküler düşünceninkölesi olup içinde eridikleri görülmektedir… İslam coğrafyasının bu gün içinde bulunduğu buhranların, en önemli sebeplerinden birinin; Müslümanların kendi irfan geleneklerinden bağlarını koparmalarıdır. Mezhep ve meşreplerin yüzlerle ifade edilebilecek düzeye kadar tırmandığı İslam coğrafyasında; “Müslümanların kendileri olmayı başarmaları” bir hayli zaman alacağı kesin olmakla beraber, imkânsız da değildir… Sözü fazla uzatmanın anlamı yoktur. Ya kendimiz olup Adem’den, Adam olmayı başaracağız, ya da Modernizm denilen canavarın dişleri arasında öğütülmeye/erimeye mahkum olacağız!...Selam ve dua ile.
Kaynak: gazeteipekyol.com
l