“Bismillahirrahmanirrahim” diye başlayan bir mesaj. Altında “Seyda……” diye bir imza var. Kürtçesi de “seslendirilmiş” olarak mesaja eklenmiş. “Neşredilmesini emrediyor” notu da düşülmüş. Yani “yayınlanması” istenen bir mesaj. Tarihi 13 Mayıs. Seçimin hemen arifesi…
Mesaj şu:
“Allah’a hamd; Resulüne, âl ve ashabına ve O’nun yolunda yürüyenlere salat ve selam olsun. 14 Mayıs 2023 Pazar günü yapılacak seçim dünya tarihindeki en önemli seçimlerdendir. Zira bu seçimde Türkiye’nin içindeki ve dışındaki bütün şer güçler hepsi muhalefetin arkasındalar. Müslümanların bu şer güçlere ve destekledikleri muhalefete karşı yer alması dinî bir vecibedir. Bunu yapmadığımız takdirde ilerde çok pişman olacağız. Dinimiz de, devletimiz de toplumumuz da ve bütün Müslümanlar da büyük bir zarar görecektir.
Bu gün bütün dünya Müslümanları umutlarını bu iktidara bağlamışlardır. Bu iktidarın yaptığı her şey iyidir demiyoruz. Ama onun hataları diğerlerine nispetle çok daha azdır. Diğerleri iş başına gelirse bunların yaptığı hatanın elli kat fazlasını yapacaklar, elli kat zarar verecekler.
Onun için; hem aklî, hem insanî, hem fıkhî/şer’î bir kural şu ki: iki zararlı durum arasında tercih yapmak zorunda kalınca Müslüman en az zararlı olana katlanmak zorundadır.
Bu seçim Müslümanlar için varlık meselesidir. Müslümanların maslahatı meselesidir. Bugün bütün küfür ve şer güçleriyle karşı karşıyayız. Bizler de mevcut kazanımları muhafaza etmek ve daha büyük zararlara duçar olmamak için onlara karşı tavır almak zorundayız”
Mesajda farklı cümlelerin altı çizilebilir, “iç ve dış şer güçlerle muhalefeti” aynı kefeye koymak, “bu iktidar döneminde de her şeyin iyi olmadığı” şerhini düşmek, “ama onun hatalarının diğerlerine nispetle çok daha az olduğu”nu not etmek, “iki zararlıdan daha az zararlı olanı tercih etmenin dini vecibe olduğu” ve tabii “Bu seçimin Müslümanlar için varlık meselesi” olduğu ifadesi…
Seçimler arifesinde böyle onlarca mesaj yayınlandı. Cemaatler, tarikatlar, islâmî camianın stk’ları, yurt dışındaki islâmî örgütler…. Hemen hepsinde bir “kaybetme kaygısı” hakim oldu ve “Tayyip Erdoğan’ı savunmak” için “seferber” olundu.
Seferberlikte, “Türkiye’nin iç ve dış düşmanların tehdidi altında bulunduğu, İslam dünyasının parlayan yıldızı Türkiye’nin hedef seçildiği, bunun için PKK – FETÖ gibi teör örgütlerinin devreye sokulduğu, bu arada LGBT akımının bu Müslüman toplumun geleceğini tehdit ettiği…. Ekonominin vs’nin dış tehditle bağlantılı olduğu…. ve bütün bu tehditlere karşı Tayyip Erdoğan’ın savunulması gerektiği….” mesajları, milyonlarca kez paylaşıldı, aile ortamları gibi daha dar alanlarda da “iktidarın ekonomide dibe vuruş, yolsuzluk, adaletsizlik, adam kayırma gibi bariz yanlışları” sebebiyle “kafası karışık olanlar”ı ikna etmek için kullanıldı. İşte onlar da yukardaki mesajda olduğu gibi “Tamam yanlışlar var ama… Müslümanların kaybı yanında bunlar ne ki….” mantığıyla bertaraf edildi.
Bunlar benim “Dost” çevrelerim. “Müslümanlık adına” bütün kaygılarını paylaşabileceğim insanlar. Ama ben başka bir şey yapıyorum: İktidarın bu çevreler tarafından tolere edilebilecek gibi görünen yanlışlarının, “Müslümanlık adına” görmezden gelinmesinin toplumun bir kesiminde ayrı bir rahatsızlık doğurduğunu, bu yapılırken, bu defa da “Bizim iktidarımız yıpranır” kaygısıyla ses çıkarılmadığını, dolayısıyla yolsuzluk ise diz boyu hale geldiğini, adaletsizlik ise tavana vurduğunu, ekonomik dibe vurma ise, toplumun bir kesimini boğduğunu yazıyorum. Yine “islâmî hassasiyet”le yazıyorum. Hadi Dimyat’a pirince gitmeyelim ama kimse bize “Evdeki kurtlu bulgurla yetinme”yi tavsiye etmesin diyorum.
Neyse, seçimler yapıldı ve anlaşılıyor ki “Seferberlik” tuttu. Birinci turu kazanamasa bile Tayyip Erdoğan, ikinci tura avantajlı giriyor. Hem oy oranı önde, hem de Meclis’te Cumhur İttifakı çoğunluğu aldı. İkinci turu da kazanma ihtimali kuvvetli.
Bu demek ki, toplum ona bir “5 yıl daha” Türkiye’yi yönetme sorumluluğu verecek gibi.
Ben, bir yöneticiye sorumluluk veren, ondan büyük hizmetler bekleyen insanların, aynı zamanda bir de “Murakabe – Denetleme” sorumluluğu bulunduğunu düşünürüm öteden beri. Hani o “Dicle kenarında bir kurt koyunu pençelese adli ilâhî onu Ömer’den sorar” meselesi var ya… Ben hep “Ömer’i uyaran halk duruşu”na işaret ettim. Ömer’in üzerindeki elbisenin hesabını soran sahabînin üzerine yürümüş müydü oradaki Mescit cemaati? “Bunun hesabını sormanın zamanı mı kardeşim, iç – dış düşmanlar etrafımızı sarmışken, hem de Halife Efendimizin bunca hasenatı bulunurken?” Var mı böyle bir bilgi?
“Adaletsizlik” diye bir gündemimiz var mı aziz dostlar? Fakir – fukaranın hali bizim sofralarımızda gündeme geliyor mu? Yolsuzluk iddiaları diye bir derdimiz oldu mu? Devletle ilişkiden elde edilen haram kazançlarla hayır hasenat yapmak, bizim vakfın – derneğin işine geliyorsa görülmeli mi görülmemeli mi?
“İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir öncü topluluk bulunsun!” görevini sadece muhalefete karşı yapmak mı gerekiyor?
Bilmem ki şu siyaset işi bu ülkenin muhafazakâr kitlelerini ne hale getirecek? Bilmem ki.
Seçim sonuçları vatana millete hayırlı olsun!