“İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN”
Dünya üç gün der büyüklerimiz doğarız, yaşarız ve ölürüz. Çoğumuz bu gerçeği bildiğimiz halde kabullenemeyiz ölümü kendimize yakıştıramaz hep başkalarının başına gelecek bir hadiseymiş gibi bilinçaltımıza yerleştiririz..
Kimi ölümler çabuk unutulurken kimi ölümler ise belleğimizde, yüreğimizde derin iz bırakırlar. Bir Müslüman olarak ölümün er ya da geç bizimde kapımızı çalacağına iman etmişiz, lakin nasıl bir ölümle Rabbimize geri döneceğimiz hususunda korkular ve endişeler taşırız..
Rabbimizin kitabı keriminde tarif ettiği bir Müslüman olarak, geçici dünyadan kalıcı aleme göç edebilme ve huzuru mahşere alnımız ak olarak çıkabilme gayreti içerisinde oluruz, olmalıyız..
Kırk dört yıllık dostum, kardeşim, sırdaşım dava arkadaşım Mehmet Ali Tekini hiç beklemediğimiz anda ani bir ölümle Rabbine geri gönderdik. Bu ani gelen Ölüm haberi aslında uyarıcı niteliğindeydi, ölümün ne zaman ve hangi şekilde geleceğini bilemeyeceğimiz gerçeği ile bir kez daha yüz yüze gelmiş olduk..
İtiraf etmeliyim ki hala bir şok hali yaşamaktayım, hani bir anda boşluğa düşersiniz ya onun gibi bir şey..
Hayatımda derin izler bırakan ölümler oldu bu da onlardan biriydi. Mehmet Ali ile ne kadar çok şey paylaşmışız, ne kadar benim bir yanım olmuş, ne kadar sırtımı yasladığım duvar, derdimi döktüğüm sırdaşım olmuş, bir elmanın iki yarısı gibiymişiz. Onu toprağın bağrına bıraktığımız an kendimi yapayalnız hissettim sanki mezara onu değil de beni koymuşlar gibiydim..
Mehmet Ali ile tanışıklığımız 1976 yılında Metin Yükselin kurduğu Fatih Akıncıları derneğinde olmuştu. Tam kırk dört yıl sürecek kader arkadaşlığımızda böylece başlamış oldu. Mehmet Ali’nin bendeki ilk izlenimi çok hızlı konuşan, çok hızlı hareket eden, ince hesaplardan uzak Metin Yüksele ölümüne bağlı bir eylem ve görev adamı olduğuydu..
Metin yükselin oluşturduğu grubun içinde Metinin sağ kolu gibi dururdu, aynı zamanda grubun kasasıydı çok az paramız olurdu onu da Mehmet Ali’nin sorumluluğuna bırakmıştık.
Akıncılar olarak organize ettiğimiz kimi yürüyüş ve eylemler için İstanbul İHL yi boşaltır öğrencilerin eylemlere katılımını sağlardık Mehmet Ali okuduğu bu okulda boşaltma eylemlerinin hem organizatörü hem de katılımcısı olurdu..
Fatih Akıncıları olarak yaptığımız tüm eylemlerde ön safta ve Metinin hemen yanında yer alır, kendisine ne görev verilmişse yerine getirmek için tüm gayretiyle çalışır, çabalar afiş asar, yazı yazar, yürüyüş ve eylemleri organize eden ekibin içinde yer alırdı. Dümdüz bir adamdı söyleyeceğini pat diye söyler içinde ne varsa saklamaz eleştirisini insanların yüzüne karşı hiç çekinmeden yapan tanıdığım en nadide insanlardan biriydi..
1979 yılına geldiğimizde İran’da devrim olmuş Afganistan’daki Rus işgaline karşı büyük bir direniş hareketi başlatılmıştı. O günlerde Metin Yükselin etrafında kenetlenmiş 6-7 kişiydik, fiili olarak Metine biat etmiş mücadelemizi onun önderliğinde şekillendirmiştik. Metin yüksel’le yaptığımız istişare neticesinde bir karar alarak önce devrimin gerçekleştiği İran’a gidecek oradan da Afganistan’a geçerek direnişe katılacaktık. Metinin düşüncesi Devrimin imkanlarından istifade etmek, Afgan cihadında pratik tecrübeler edinip eğer şehit olmazsak Türkiye İslami Hareketine katkı sağlamak ivme kazandırmaktı..
Tarih 23 şubat 1979 u gösterdiğinde her şeyimiz hazırdı bu düşüncelerimizi gerçekleştirmek için yola çıkacaktık. O gün Metin Yüksel Cuma namazı çıkışında şehit edildi, yola çıkacağımız ve nereye gideceğimiz katillerin iplerini ellerinde tutanlar tarafından iyi biliniyordu, silahsız olduğumuzu ve kendimizi savunamayacağımızı da biliyorlardı..
Metin Yüksel’in şehadeti bizi bir boşluğa bırakmıştı, ilk günler ne yapacağımızı bilemez haldeydik Mehmet Ali şehidimizi vurulduğu yerden hastahaneye götürmüştü gözlüğüne şehidin kanı bulaşmıştı o kanlı gözlükle günlerce gezdi kanı silmeye bir türlü eli varmamıştı…
Yolculuğumuzu ertelemiştik Metin Yükselin mezarını kendi ellerimizle Kuran okuyarak ve tekbirler getirerek hazırladık onu toprağın bağrına bırakırken söz verdik, and içtik şehidimizin kaldırdığı mücadele bayrağını düşürmeyecek ve yolunu ne pahasına olursa olsun sürdürecektik..
Mehmet Ali üniversiteyi Ankara’da okuyordu bende mücadeleye Fatihte kaldığımız yerden Dr.Remzi ve Edip yüksel ağabeylerin yol göstericiliğinde devam ettirmeye çalışıyordum. Çok zor günlerdi Metin Yükselin yerini doldurmak imkansızdı ama başarmalıydık. Metinin yokluğunu dosta da düşmana da belli etmemeliydik. Çok hızlı günler geçiriyorduk her gün yeni bir eylem, karakollar, gözaltılar, işkenceler..
1979 un eylül ayı geldiğinde Fatihte solcularla girdiğim bir çatışma neticesinde tutuklandım. Tamda o gün Mehmet Ali’nin düğünü vardı o yüzden onu eylemden uzak tutmuştuk. Ben de akşam düğüne katılacaktım ama olmadı bana cezaevi yolu görünmüştü. Ben cezaevindeyken Mehmet Ali yarım bıraktığımız işi tamamlamak üzere birkaç arkadaşla birlikte Afganistan’a gitmiş cihada katılmıştı, bir operasyon sırasında dağda kayalardan düşmüş ve ayağını kırmıştı tedavi için önce İran’a oradan da Türkiye’ye dönmüştü. O Afganistandayken bir kızı dünyaya geldi cezaevine getirdiler kulağına ezanını okuduk Sümeyye adını koyduk ..
Cezaevleri ve askerlik sürecim 1985 te bitmişti Mehmet Ali ile tekrar bir aradaydık geçimimizi sağlamak için ortak bir iş kurduk. O zamana kadar Mehmet Ali hem Ankara da okuyor hem de cami önlerinde koku ve saat pili satarak geçimini sağlıyordu..
Bu arada ortak dostlarımızla yaptığımız istişareler neticesinde Tevhid dergisini çıkartmaya karar verdik. Mehmet Ali derginin sorumlu müdürü olmuştu ardından dergiyi kapatıp Selam gazetesini çıkartmaya başladık Mehmet Ali gazetede de sorumluluk üstlenmişti..
Bu arada Çeçenistan ve Bosna cihadları başlamış bütün şiddetiyle devam ediyordu. Mehmet Ali gazete adına Çeçenistana gitmiş efsane komutan Şamil Basayev’le görüşen ilk gazeteci olmuştu geri döndüğünde çektikleri fotoğraflarla Türkiye’nin farklı illerinde resim sergileri açılmış Çeçenistan dramı onun sayesinde insanlara anlatılabilmişti. İkinci kez gittiğinde ise Ruslar tarafından yakalanmış Dağıstan Mohaçkale’de Talip Özçelik le birlikte dokuz ay tutuklu kalmıştı..
Bu arada Bosna savaşı da sürüyor Boşnak Müslümanlar adeta soykırıma tabi tutuluyordu Türkiye’den Boşnak kardeşlerine yardıma giden Selami Yurdan şehit edilmişti. Bu hadise Türkiye Müslümanlarının dikkatini Bosna savaşına çekmiş çok sayıda insan gönüllü olarak gitmek istemişti Selam gazetesi ve vakfı çevresinden bir grup Müslüman da Bosnaya gönüllü olarak gitmek üzere yola çıktığında başlarında yine Mehmet Ali Tekin vardı..
2000 yılına geldiğimizde FETÖ CİA ve MOSSAD işbirliğiyle umut operasyonu yapılmış Selam gazetesi çalışanları ve çevresinden yüzlerce insan gözaltına alınmış, 1990 lı yıllarda Türkiye’de işlenmiş ne kadar faili meçhul cinayet varsa gözaltına alınanların üzerine yıkılmaya çalışılmıştı ben ve Mehmet Ali de gözaltına alınanlar arasındaydık tüm bu cinayetlerden sorumlu tutuluyorduk. Ankara terörle mücadele şubesinde sekiz gün sürecek işkence ve zor günler bizi bekliyordu, işkenceden arta kalan zamanlar yan yana dizlerimizin üzerinde duvara dönük bekletildiğimizde gözlerimizle konuşmaya birbirimize güç vermeye çalışıyorduk. Tutuklandık Eskişehir cezaevine konduk..
İdamla yargılandık beş yıl aynı hücreyi paylaştık kaderimiz aynıydı, sevincimiz ve üzüntümüz bile aynıydı ayakta kalmalıydık hangimiz ümitsizliğe düşse bir diğerimiz onu motive etmeye çalışıyordu. Biz içerde ailelerimiz dışarda aynı kaderi paylaşıyordu birbirimize kardeşten de öte bir sarılmayla sıkı sıkıya sarılmıştık..
Mehmet Ali beş yıl boyunca hücrede elinden Kuranı hiç düşürmedi avluda volta atarken bile Kuran okudu yüzlerce hatim indirdi..
Örgüt liderliğinden ceza almıştı tahliye edildikten sonra cezalarımız onanınca yurt dışına çıkmak zorunda kaldı uzun bir süre İran’da yaşadı. Nahcıvana giriş çıkış yaptığı bir sırada yakalandı, Bakü’de tutuklu kalırken girişimler sonucu Türkiye’ye getirildi. Adliye koridorlarında FETÖ yapılanmasının hem bu dünyada hem de öteki dünyada hesap vereceğini haykırdı. Allahın işine bakın ki O gece 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşti FETÖ Yapılanmasının çirkin yüzü de ortaya çıkmış oldu ..
Mehmet Ali daha sonra anayasa mahkemesine yaptığımız başvurular neticesinde yeniden yargılanmak üzere serbest bırakıldı..
2009 yılında Fatih Akıncıları derneğini yeniden kurmuştuk. Mehmet Ali tam bir görev adamıydı kendisinden ne istenirse hiç gocunmadan yerine getirirdi, bir bakarsınız tv de programcı, bir bakarsınız gazetede köşe yazarı, bir bakarsınız konferansta konuşmacı, bir bakarsınız pankart asan slogan atan bir militan olurdu..
Allah rızası için yapılacak hiçbir şeyde hesap yapmaz üzerine ne düşerse hakkını verirdi..
Boş durmayı asla sevmez kitap yazar makale yazardı. Türkiye’nin neresinde olursa olsun arkadaşlarını, dostlarını akrabalarını arar sorar ziyaretlerine giderdi, bu ziyaretlerini sosyal medyada ayrıntılarıyla anlatır bu kadar ayrıntılı anlatma dediğimizde teşvik olsun diye yapıyorum derdi..
Şehitlere çok düşkündü Türkiye’de Bosna’da Çeçenistan’da nerede olursa olsun şehitlerin kabrini bulur ziyaret eder Ailelerini arar sorardı. Şehitler albümü isimli bir kitabı vardı son zamanlarda onu yenilemek arzusundaydı. Şehidimiz Metin yüksel’i defin ederken verdiği söze hep sadık kaldı 40 yıl boyunca Metini dualarından eksik etmedi her 23 şubatta nerede olursa olsun onu andı Yasinler, Fatihalar gönderdi..
Vefatından üç gün önce Nevşehir’e bazı görüşmeler için gitmiştim biz Nevşehir’deyken eski Akıncı arkadaşlarımızdan Mustafa Birol yoğun bakımda tedavi gördüğü hastahane’de vefat etti Mehmet Ali’ye bizim yokluğumuzu belli etme Mustafa kardeşimize kabrine kadar refakat et demiştim bana mesajla telefonla neredeyse dakika dakika bilgi aktardı. Bir kaç gün öncede eski ağabeylerimizden Konya Akıncılar başkanlığı yapmış Nevzat Arabacı vefat etmişti birlikte cenaze için konya’ya gidecektik ancak koronadan dolayı vefat ettiği için hemen defnedildi yetişemediğimiz için çok üzülmüştük..
Nevşehir dönüşü hastalanmış evde istirahatteydim Nurettin şirin kardeşimizin babasının vefatını öğrendik Mehmet Ali ile mesajlaştık cenaze Trabzona gideceği için katılamayacaktık sosyal medyada Mehmet Ali’nin taziye mesajını okudum aradan yarım saat geçmemişti oğlu Metin aradı babasına hastahanede kalp masajı yapıldığını söyledi ne yapacağımı şaşırdım üstümü giyip hastahaneye gitmeye hazırlanırken vefat haberini aldım..
Hastahaneye vardığımda kızı Sümeyye feryat ediyordu “ben babama doyamadım” diye bizde doyamamıştık her şeyde acele ettiği gibi Rabbine geri dönüşünde de acele etmişti..
Türkiye İslami hareketi vefakar, cefakar bir mücahidini kaybetti yeri dolar mı bilemem ama ben yerini asla bir başkasının dolduramayacağı 44 yıllık bir geçmişimi kaybettim..
Eğer ömrüm varsa bundan sonra yaşam benim için onsuz daha zor olacak..
İki yüzlülüğümüzle, arsızlığımızla , hoyratlığımızla çirkinleştirdiğimiz bu dünyadan bir Mehmet Ali Tekin böylece geçip gitti..
Güle güle git kardeşim seni şehit reisimiz Metin Yüksel karşılayacak ve hasret gidereceksiniz benim için vuslat ise kim bilir ne zaman…
“Her nefis ölümü tadacaktır sonra (yaptıklarınızın karşılığını görmek üzere) bize döndürüleceksiniz..” Ankebut-57
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş…