Basının iktidarın bir uzantısı olduğunun düşünüldüğü dönemlerde belirlenmiş bir uygulamaya nedense bir türlü son verilemedi.
Gazetecilerin meslek mensubu olduklarını ispatlamaları gerektiğinde muhataplarına gösterdikleri ‘basın kartı’ yakın zamanlara kadar Başbakanlık tarafından verilirdi, son üç yıldır o görevi Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığı üstlenmiş bulunuyor.
Oysa demokratik ülkelerde çalıştıkları kurumların verdiği kart gazetecinin gazeteci olduğunu ispatlaması için yeterli sayılır.
İlle bir üst mercinin tasdiki gerekiyorsa, o gerekliliği meslek kuruluşları karşılıyor demokratik ülkelerde. Kartları gazetecilik örgütleri veriyor.
Bizde ise en üst merci -yani Cumhurbaşkanlığı- ‘basın kartı’ vermezse bir kimse gazeteci olduğunu ispatlayamıyor.
Veya öyle olacağı sanılıyor…
“Ne gereği var” derseniz haksız sayılmazsınız; eskiden o kart pek çok alanda imtiyaz sağlardı, o yüzden kartı devletin vermesinin bir anlamı vardı. Gazeteci kart sahibi ise trenlerde bedava seyahat eder, uçak biletlerini yarı fiyata alır, telefon sayısının kısıtlı olduğu dönemlerde her gazetecinin evinde yüzde 50 indirimli telefon mutlaka bulunurdu.
Devletle iç içe olmanın imtiyazlarıydı bunlar.
Ben o imtiyazlı günlerden geliyorum, yıllardan beri ‘sürekli basın kartı’ sahibiyim..
Turgut Özal o imtiyazları bütünüyle kaldırdı.
Günümüzde artık ‘basın kartı’ sadece kimlik belirleyici bir kart; o da pek çok devlet kurumunda kimlik kartı yerine geçmiyor.
Eskiden ‘sarı basın kartı’ diye anılırdı, şimdi galiba o renk de değiştirilmiş…
[Özal sadece gazetecilerin zaten olmaması gereken imtiyazlarını kaldırmakla kalmadı; daha önce patronların tahsisli kâğıt imtiyazına da son vermişti. Kâğıt üretiminin devletin -SEKA- elinde olduğu, ithalatın izne tabi bulunduğu dönemlerde, SEKA, kâğıdı gazetelere piyasanın yarı fiyatına satar, patronlar da -hiç değilse bazıları- baskı sayısını yüksek göstererek yarı fiyatına aldıkları kâğıdı piyasaya sürer ve bu yolla haksız kazanç elde ederlerdi. Özal bir çırpıda bu uygulamaya son verdi.]
İletişim başkanlığı ‘yenileme’ adıyla basın kartlarını hakkı olana değil istediğine vermeye başladı; gedikli gazetecilerin taşıdığı ‘sürekli basın kartları’ için yapılan başvurulara bile “Durumunuz inceleniyor” cevabı veriliyor.
Uzuyor da uzuyor o inceleme. Yıllar sürdüğü oluyor.
Kartları bir türlü ellerine ulaşmayan gazeteciler de Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığının tembel bir örgüt olduğunu düşünüyor.
Oysa öyle değil.
ABD’de bir dergide, önemli bir düşünce üretim kuruluşunda ‘Türkiye uzmanı’ olarak görev yapan Steven A. Cook’a anında cevap, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sağlık durumuyla ilgili kötümser bir yazısının çıktığının haber yapıldığının ertesi günü, Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığından geldi.
Hem de fotoğraflı olarak…
Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanı Fahrettin Altun, resmi Twitter hesabından, Tayyip Erdoğan’ın bir sokak sahasında basketbol oynadığını gösteren fotoğrafını paylaştı.
Potaya basket atıyor fotoğrafta Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Böylece Cook’un “Erdoğansız dönem” senaryolarına en yetkili kurumun başkanından cevap verilmiş oldu.
Kendisinin görevi bırakmasından sonra ülkede neler yaşanacağı merak edilen tek devlet başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan değil.
Filipinler devlet başkanı Rodrigo Duterte, dün, herkesi şaşırtan bir ani çıkışla gelecek yıl yapılacak seçimlerde başkan yardımcılığına aday olmayacağını açıkladı. Duterte ülkesinin anayasası izin vermediği için başkanlığa yeniden aday olamıyor; o da ‘başkan yardımcısı’ seçilerek ipleri elinde tutmayı düşünmüş ve seçime öyle katılacağını açıklamıştı.
‘Otoriter’ damgası yediği için iktidardan kolayca gitmeyeceği hesaplandığından o niyeti farklı yorumlanmıştı Duterte’nin. Başkan yardımcısı seçildikten sonra, başkan seçilen kişi çok geçmeden herhangi bir sebeple koltuğunu boşaltmak zorunda kalacak, yerini yardımcısı Duterte dolduracaktı.
En fazla tutulan senaryo buydu.
Şimdi Filipin halkının kendisini eskisi kadar istemediği düşüncesiyle aniden verdiği “Bundan sonra ben yokum” mesajı üzerine çeşitli senaryolar yazılıyor. Bir akademisyen –Richard Heydarian– Reuters’e, “Kral (king) kralları belirleyen kişi (king-maker) olmak amacıyla çekiliyor” görüşünü paylaşmış. ‘King’ burada Duterte oluyor…
Bir başka senaryo ise, Duterte’nin gelecek yıl yapılacak başkanlık seçiminde bir kentin belediye başkanı olan kızı Sara Duterte-Caprio’yu başkan adayı olarak çıkartacağı ve onun kazanması için çalışacağı yolunda.
Duterte Filipinler’de uyguladığı pek çok politika yüzünden ‘diktatör olmakla eleştiriliyor ve son açıklamaya kadar, “Anayasa ne derse desin o bir yolunu bulur ve görevde kalmaya devam eder” türü spekülasyonlara sebep oluyordu.
“Yönetimi asla bırakmaz” denilen Duterte, seçime henüz bir yıldan fazla süre varken yarıştan çekileceğini açıklayarak, Filipinler’i yakın takip altında tutan herkesi şaşırtmış oldu.
“Onu böyle davranmaya sevk eden ülkesinin muhalefeti mi acaba?” diye düşünmeden edemedim.
Düşüncemin altında yatan, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün Abant’ta partisinin düzenlediği ‘İkinci yüzyıla doğru, doğru strateji’ toplantısında iktidarın ilk seçimde mutlaka değişeceği yolunda verdiği mesajlar…
İktidarın yanlışlarının bir iktidar değişikliğine yol vereceğini ayrıntılı örneklerle anlatmış Kılıçdaroğlu.
Toplantının ismine bakıp, yeni iktidar döneminin şimdikinden hangi alanlarda farklı olacağını, 100 yılı geride bırakan partisinin yeni yüzyılda neleri önceleyeceğini de anlatmasını beklerdim.
Belki bir başka toplantıda bunu yapar.