Milat Gazetesi yazarı Dr.Ali Akben analiz etti…
Türkçe olmayan bu iki kelimenin geçmişte ve günümüzde önemi olan gücünden bahsetmek istiyorum.
Filyasyon kelime anlamı ile herhangi bir hastalığın veya salgının kaynağına köküne ulaşıp kökten kurutarak çoğalmasını durdurmak. Özellikle covit 19 gibi bir salgınla ilk kez karşılaştık. Bu bulaşıcılığı alıştığımız enfeksiyonlara göre çok yüksek ve domino taşına vuruş gibi dokunduğu her kişiyi enfekte ederek ya hastalandırıyor veya kişiyi taşıyıcısı veya bulaştırıcısı haline getiriyor.
Eradikasyon ise herhangi bir hastalığın kökünü kazımak anlamına gelen bir kelime. Covd19 da henüz ciddi bir tedavi geliştirilemediğinden eradike etmek bugün için pek mümkün olmasa da filyasyon ile kaynağına doğru hasta ve taşıyıcılar izole edilip dolaylı bir yoldan hastalıkla mücadele ediliyor.
Ülkemiz bu iki alanda da geçmişte ve günümüzde başarılı olmuş ve dünyaya da örneklik teşkil etmiş.
38 yıl önce ilk görev yerim olan Kars ilimizde çalıştığım yıllarda sıtma eradikasyon memuru vardı. O yıllarda sıtma vakaları olmadığı halde bu işle görevli arkadaşımız köylerde mezralarda çalışır şüpheli vakalardan kan örnekleri alarak sıtma ile ilgili görev ve sorumluluğunu yerine getirirdi. Ben genç ve tecrübesiz bir hekim olarak birazda garipsediğim bu hassasiyetin bugün ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Tıp fakültesinde iken bir hocamızın sık tekrarladığı cümle hep hafızamda ve o günkü gibi taze .”Yaşa ki, göresin”
Bu kısa grizgahtan sonra gelelim günümüze. Yeni bir salgın dalgası dünyayı kasıp kavuruyor. Hop oturup hop kalkıyoruz. Böyle giderse bu mered illet bizi ölmeden öldürecek.
Malumunuz üzere görüntülü ve görüntüsüz basında arzı endam eden bilim insanlarının hali pür melalleri ortada. Tefsire gerek yok ama ben yine duramayarak farkındalığınızı artırmaya çalışacağım.
Hali hazırda durum bir çoğumuzun malumu. Hastalık her ne kadar bir çok yönden bilinir gibi olsa da muamma olan bilinmezleri hayli fazla. Aşı ve tedavi çalışmaları elbette bir gün sonuçlanacak ve belki bu virüs de diğer akrabaları gibi sadece nâmı değeri ile bizden sonraki nesle geçmiş bir hatıra olarak kalacak. Tıpkı çiçek, veba, kızamık hatta verem gibi…
Bu gerçeklikten dolayı gece gündüz ekran bülbülü olan birçok bilim insanının ağzından çıkanı kulağı iyi işitmeli. Her şeye maydanoz olup kafa sallamamalı. Titrine güvenerek ulu orta ahkam kesmemeli. İki üç ölçtükten sonra ancak bir biçmeye gayret etmeli ki, yaşayacağı bir mahcubiyet olmasın.
Bu süreç geçip bu illetten kurtulduktan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı malum zaten. O halde tıbbi sorumluluk taşıyan insanların sahada çalışan sağlık ordumuzun moralini bozmaya, toplumu infiale getirecek ulu orta işkembeden atıp tutma hakları yok.
Ben nerede ise 40 yıldır hekimlik mesleğimi icra eden sahada aktif çalışan bir vatandaş olarak çok mahcup olduğum ulu orta konuşmalarımı bazen düşündükçe aman Allah’ım diyorum. Ne kadar da haddi hududu aşmışım diyerek kendimi tenkit ediyorum.
Yıllarca milletimize tereyağı, zeytinyağı, yumurta, et hatta süt gibi temel gıdaları nerede ise yasakladık. Tüm bu yasakların kaynağı bilim insanlarımızın yoğun çalışmalarından derledikleri makalelerdi. Sütten ağzım yandığı için şimdi yoğurdu üfleyerek yemeye çalışıyorum.
Nebevi tıbbın rehberliğinde bilimsel çalışmaları süzgeçten geçirerek aklıma yatanları hastalarımla paylaşıyorum. Hareketli olmalarını, kızgınlık anlarında abdest alarak stresin zararlarından korunmalarını, acıkmadan sofraya oturmayarak doku ve organlarını sağlıklı işletmelerini ve doymadan da sofradan kalkıp hücrelerini zehirlememelerini tavsiye ediyorum.
Daha çok tavsiyeler var elbette. Bir kısmını bu vesile ile paylaşmış oldum.
Ahir kelam. Covid19 çok acımasız bir yaratık. Bizlerin gafletinden yararlanarak ağız ve burun yolumuzdan giriyor. Doğru akciğerlerimizin yolunu tutarak oraya yerleşiyor. Aklı olan bir yaratık olsa tedbirli davranır çoğalmasına dikkat ederek bu ortamda yaşar durur. Nitekim hepimizde bulunan uçuk virüsü aklı olmasa da içimizde böylece yaşamaya yüzyıllardır devam ediyor.
Tabi huylu huyundan vazgeçmediği gibi uçuk virüsü da bazen biraz sıkıldım deyip yüzümüzde gözümüzde cildimizde arzı endam ediyor. Zayıf olduğu içinde bağışıklık gücümüz ona otur oturduğun yerde diyerek onu saklandığı yere yollayabiliyor.
Covid19 a gelince. Bu zalim bize uyum sağlayamadığı gibi, bizde ona karşı savaşta henüz bir başarı elde edemedik. Vadesi yetenlerin bir kısmının sebebi olmaya bir süre de bu virüs görevlendirilmiş olmalı. Baksanıza olmazları oluşturuyor. Ne fakir ne zengin ne ağa ne paşa. Kimseyi tınlamıyor. Amiyane bir tabir ama kodu mu oturtturuyor mered..
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.