u soruyu Almanya’da yazdığı kitaplarla ve yaptığı televizyon programıyla sevilen bir düşünür ve akademisyen olan Richard David Precht soruyor. Precht kendi adıyla yaptığı programlarında dünyanın sayılı entelektüellerini ağırlarken geleceği tartışıyor. Bizim programlarda sık sık konuştuğumuz konuları ekonomizmin din haline gelmiş varsayımlarını, kapitalizmi, yapay zekayı, popülizmi, iklimi, dinleri, cinsiyeti kısaca her şeyi konuşuyor. Yapay zekayı, turbo kapitalizmi ve popülizmi; demokrasinin, devletlerin ve insanın sonunu getirecek üç önemli etken olarak görüyor. Her alanda büyük bir kırılma yaşadığımız bugünlerde ve 3. dünya savaşının fitilini ateşleyebilecek gelişmelerin arefesinde yaşanan gelişmeler; “insanlık nereye geldi’’ ve “bu yol bizi nereye görürüyor” sorusunu sormayı ve bu soruyu soran farklı insanları tanımayı zorunlu hale getiriyor. 2020’ye girerken asıl hayati konuların dünyanın geleceğini şekillendiren teknoloji-insan ilişkisinde yattığı görülüyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, bizim kuşağımızın içinden geçtiği, uğruna canlar verdiği pek çokdeğerinaslında olmadığını gördüğümüz bu çağda, pek çok ortak konuda endişelerimiz ilerleyerek büyüyor.
Her ne kadar Musa Eroğlu’ndan severek dinlediğimiz “Yolun Sonu Görünüyor’’ türküsü tüm bu tartışmaları;”Bu dünyanın direği yok,merhameti yüreği yok’’ diyerek özetlese de biz Precht’in baktığı yerlerden konuya devam edelim…
Alman ZDF kanalında yayınlanan programa göz atarken Alev Alatlı’nın “Biz dünyaya kömürlük penceresinden bakıyoruz, orada kurtulmamamız gerekiyor’’ sözünü hatırlayıp başka pencerelerden sizi de haberdar etmeyi vazife edindim.
NEDEN MUTSUZ?
Precht turbo kapitalizmin sınırına gelen insan için öncelikle “neden mutsuz’’ sorusunu soruyor. Temel meselesi niye daha çok ilerliyemiyoruz, gelişemiyoruz filan değil, bunca artan refah ve tüketime rağmen neden mutlu olamıyoruz?
İlerleme dünyada kalıcı iyileşme sağlayacak mı? Büyüme ve refah artık memnuniyeti garanti etmiyor. Bunun yerine günlük yaşamdaki stres artıyor, toplumsal alanda ve siyasette öfke hakim oluyor. Yüksek yaşam standardına rağmen neden “mutluluk’’ işe yaramıyor?’’
Precht’in bu soruya cevabı “Bireyi değil sosyal yaşamı güçlendirmek’’oluyor.
“Eski zamanlarda, mutluluk sosyal yaşamla yakından ilişkiliydi. Aristoteles’e göre, insan yalnızca topluma karşı erdemi yerine getirirse mutlu olur. Onun için mutluluk, ihtiyaçları karşılamakta değil, aktif olmakta yatmaktadır.”
Precht, kendine hayran, habire selfie pozları veren bireyin kızgın vatandaş olarak sürekli ellerini ovuşturmasını, hiçbir şeyden memnun olmamasını da mesele ediyor. Herkesin ortak yararı için daha çok sorumluluk hissetmek gerektiğini söylüyor.
YAPAY ZEKA DEMOKRASİNİN VE İNSANIN SONUNU MU GETİRECEK?
Precht’in konuları da soruları da dikkate değer. Bir konuğuyla “ahlak ve politikanın birbirine ne kadar nüfuz ettiğini’’ bir diğeriyle de “yapay zekanın tehdit ve fırsatlarını’’ sorguluyor.
İnsanlar için düşünüp karar verecek makinelerin, yapay olarak oluşturulmuş beyinlerin yönettiği bir dünyaya hazır mıyız?
Daha önce insanın zekasına, ahlakına, duygularına ihtiyaç duyulan bir çok görevin yapay zekaya devredilmesi insanlık için iyilik getirecek mi?
Makinelere (yukarıdaki vasıflarıyla) insanlara verilen görevleri vermek bizi özgürleştirecek mi?
Algoritma hesaplayıcılarının sağladıkları çözümlerle yapay zeka daha çok alana nüfuz ettiğinde demokrasiye ne olacak?
Yapay zeka demokrasinin sonunu mu getirecek?
Özerk düşünen makinelerle cesur yeni dünya insanlığın sonunu mu getirecek?
ONURLU TÜCCAR İÇİN HÂLÂ YER VAR MI?
Bir diğer başlık demokrasi! Kapitalizm demokrasiyi tersine mi çevirdi?
Silikon Vadisi’nin dijital şirketleri ise kendi kurallarını kendileri koyuyor. Ürünleri karlı olmanın ötesinde, sizin özel verilerinizi satışa sunuyor.
Precht bir başka programda “din” haline getirilen ekonomizmi “piyasanın kendi kendini düzenlediği’’ varsayımının gerçekliğini sorguluyor. Ekonomistlerin bunu katı bir inanç haline getirdikleri bu teorinin bir yanılsama olup olmadığını soruyor. Ona göre artan tekelleşme ve küreselleşme dönemlerinde piyasanın kendi kendisini kontrol ettiği tezini yeniden düşünmek gerekiyor. Konuklarına sorduğu bir diğer önemli soruda turbo kapitalizm çağında “onurlu tüccar” için hala yer var mı?
***
Görünen o ki; “insanı’’ koruma altına almak için alarm zilleri çalıyor. Tam da bu noktada makineleşmeye özenmek yerine belki de tam tersine bir çaba bize daha çok yakışacak. Ötekileşme, yabancılaşma derken yeni çağda insansızlaşmak asıl sorun olacağa benziyor. Precht’in popülizmin demokratik siyasetin sonunu getirdiği tesbitiyle konuyu noktalamak istiyorum.
--------------