Türkiye sonuçta Kafkasya’da Rusların sinir tellerine dokunuyor. Buna sadece Kafkasya’da değil farklı çakışma alanlarında Ankara’yı sinir edecek ve bunaltacak adımlar ve temaslarla yanıt verilebilir.
Rusya ve ABD gibi iki büyük hasımı bir noktada müşterek kılmak her NATO müttefikine nasip olmaz. Uluslararası toplumda Karabağ konusunda Azerbaycan’ı Türkiye’nin savaşa hazırladığı, çatışmaları körüklediği ve Suriye’den milis taşıdığı kanaati giderek ağırlık kazanıyor. Bu kanaate bir de 10 Ekim’den sonra ateşkesi baltaladığı suçlaması eklendi.
Mesajlar Bakü’den çok Ankara’ya. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, lafı Türkiye'nin Azerbaycan'a desteğinden açıp “Uluslararası aktörlerden bölgeden uzak durmalarını, sorunu körüklememelerini istedik" diyor. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye’nin askeri çözümün mümkün olduğu savını bastıra bastıra reddediyor.
Rusya lideri Vladimir Putin, çatışmanın ancak 17’inci gününde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın telefonuna çıkıp Orta Doğu’dan Kafkasya’ya taşınan milislerin arz ettiği tehlikeyi hatırlatıyor. Putin, Türkiye’den gerilimi düşürmek için katkı istiyor. Kremlin’e göre iki lider ateşkese uyulmasının ve Minsk Grubu’nun yaptığı değerlendirmeler esas alınarak siyasi çözüm sürecinin hızlandırılmasının önemini teyit ediyor. Ankara’nın görüşmeyi yorumlama biçimi ve beklentisi bu değil tabii.
Beri tarafta Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, France24’e, Türkiye’den aldıkları insansız hava araçlarıyla (İHA) Ermenistan’ın 1 milyar dolarlık askeri teçhizatını imha ettiklerini kahkaha atarak anlatıyor. Keyifle!
İHA’ların faturası da dikkate alınırsa damadın başını çektiği savunma sektörünü şenlendirmek için savaş çıkarıldığı ve uzatıldığı sonucu da çıkar. Bayraktar TB2 için reklam sahnesi! Elbette gaye bununla sınırlı değil. Türkiye’nin bir ateş çemberinde kalması lazım; iktidarın bekası, kişisel hırslar, milliyetçi konsolidasyon, muhalefetsiz ortam, içten köpürmeli hamaset için. Teşekküllü savaş ağalığı.
***
Bu maceranın Rusya tarafında nasıl bir tetikleme yaptığı artık önem kazanmaya başladı. Suriye ve Libya’dan cesaret aldıkları oyunu, Rusya’nın arka bahçesine taşıdıklarında bunun sükûnetle karşılanmayacağı açık.
Bir de Ruslara “Hadi hamle sırası sende” dercesine enfes bir pas verdiler: Rusya’nın Suriye’de savaştığı milisleri kapısına taşımak.
Çeçenya lideri Ramzan Kadirov, Kremlin adına bu pası alıp, “Suriye’den gelip Kuzey Kafkasya’da terörist saldırıları planlayan 4 haydut Grozni’de öldürüldü” diyerek gole çeviriyor.
Nadir konuşan Rusya Dış İstihbarat Servisi (SVR) Başkanı Sergey Narışkin “Güney Kafkasya’nın uluslararası terörist gruplar için yeni bir sıçrama tahtası olabilecek olmasının bizi kaygılandırmaması mümkün değil” diyor.
Yani Ruslar bu tehlike üzerinden Güney Kafkasya’da ipleri eline alacak şekilde baskıyı artırıyor. Eski Sovyet coğrafyasında 30 yıllık ‘de-russification’ sürecini tersine çevirmek için önlerine gelen bir fırsat.
Şu sıralar Ruslar, Türkiye’ye sahada açtıkları alan sayesinde Suriye’yi mutlak çöküşten kurtarsalar da Türklerle ortaklığı yeniden sorguluyor. Nedamet değilse de Erdoğan’ın ihtirasları ve Türklerle iş birliğinin öngörülemezliği konusunda bir yanılgıya işaret ediliyor. Buna Kafkasya eklenince Lavrov’a “Türkiye’yi hiçbir zaman stratejik müttefikimiz olarak sınıflandırmadık, Türkiye ortağımız” demek düşüyor. Bir hakikati muhteşem bir zamanlamayla tekrarlayarak diplomatça sınır çekiyor.
***
Türkiye’nin Kafkasya’daki sorunun parçası haline gelmesi Rusları çok zorlayacak bir meseledir. Buna nasıl karşılık verecekler?
Minsk Grubu’nu aktif hale getirmek ilk yol. Sonuçta ellerinin altındaki bir mekanizma. Uluslararası alandan da Rus rolü için teşvik büyük. Türkiye, Minsk Grubu’ndaki eşbaşkanlar kulübüne ön kapıdan olmazsa arka kapıdan nasıl atlayacağına bakıyor. Aliyev de illaki Türkiye süreçte rol almalı diyor. Fakat zatı şahaneleri, Türkiye’nin rolüne set çeken 4 maddelik Moskova bildirisini onaylamış bulunuyor. Bildirinin öngördüğü üzere müzakere parametreleri belirlenirken Türkiye’ye nasıl bir rol biçilecek, bilmiyoruz.
Ama öngörümüz Rusya’nın bu kapıyı kapalı tutmak için elinden geleni yapacağı yönünde.
Tartışılan konulardan birisi Fırat’ın doğusu, İdlib’in güneyi ve Menbic’in çeperlerinde gördüğümüz ortak ya da paralel devriye modellemelerinden esinlenen bir mekanizmayla Kafkasya’da Türk-Rus paslaşmasını mümkün kılmak.
Minsk Grubu’nun 2009-2012’de tartıştığı parametrelerden biri çatışma bölgesine uluslararası gözlem gücü konuşlandırılmasıydı. Ermenistan nihayetinde Karabağ’la bütünleşmeye, Azerbaycan toprak bütünlüğüne odaklandığı için gözlemcilerin araya girmesi kimsenin işine gelmiyordu. Fakat şimdi Türkiye’nin manevralarını önlemek mesele olunca Ruslar bu seçeneği öne çekiyor.
Lavrov öneriyi "Barışı koruma görevlileri bile değil, askeri gözlemciler yeterli olacaktır. Onların bizim [Rus] askeri gözlemcilerimiz olması doğru olandır. Ama son karar Bakü ve Erivan'a aittir” diyerek ortaya attı. Yani Rusya, Suriye’den taşınan milisleri gündemde tutarak sahaya intikal etmenin siyasi ve psikolojik zeminini hazırlıyor. Elbette temel mesele Türkiye’yi bölgeye taşıyacak yolların tıkanmasıdır. Bir ihtimal Bakü yönetimi “Türkler de gelsin” diyecektir. Ermenilerin zinhar kabullenmeyeceği bir seçenek.
***
Rus eline karşı Aliyev de el yükseltiyor. Özetle diyor ki “Azerbaycan’da Türkiye’ye askeri üs tahsis etme ihtimalini dışlamıyoruz”. Bunu Rus medyasına söylüyor. Gebele Radar Üssü’nden Rusları gönderip NATO’ya da kapaklanmayıp görece tarafsızlığa oynayan Azerbaycan siyaseti için önemli bir kırılma. Aliyev belli ki Rusya’yı bir şeylere razı etmeye çalışıyor.
Bir iki elle bu mesele kapanmaz.
Türkiye sonuçta Kafkasya’da Rusların sinir tellerine dokunuyor. Buna sadece Kafkasya’da değil farklı çakışma alanlarında Ankara’yı sinir edecek ve bunaltacak adımlar ve temaslarla yanıt verilebilir. Mesela İdlib’de askeri operasyonlar ivme kazanıyor.
Tam bu sırada Mısır, Karadeniz’de Rusya ile ortak askeri tatbikata hazırlanıyor. Adı Dostluk Köprüsü 2020. Bu köprü Mısır’a Karadeniz’den Türkiye’ye el sallama imkânı, Rusya’ya da Kızıldeniz’de Cemal Abdunnasır’dan sonra kapanan kapıları açma şansı veriyor. Beri taraftan Putin telefonda Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid ile Orta Doğu’daki sorunların çözüm yollarını tartışıyor. Amerikalıların Küçük Sparta’sı Emirlikler, Ruslarla Orta Doğu’yu konuşuyorsa bunun altındaki en önemli motivasyon İhvan’ın hamisi Türkiye’dir. Benzer şekilde Mısır da son zamanlarda Irak ve Ürdün’le üçlü mekanizma geliştirmeye çalışırken Arapları Türkiye’yi Suriye ve Irak’tan uzaklaştırmak için farklı düşünmeye teşvik ediyor. Şam’la ilişkileri normalleştirmek ve Kürtleri kuşatmak Kahire’nin üzerinde durduğu iki konu. Mısır’ın yaklaşımı Rusların beklentilerine de denk geliyor.
Bu iş daha da inatlaşmaya binerse işgal altındaki toprakların Kürtlerle ilişkisini hatırlatan birileri de çıkabilir. Türkiye ile güzel ilişkilerin hatırına 1929’da Sovyet liderliğinin sonlandırdığı Kızıl Kürdistan ve bölgeden sürülen Kürtleri kast ediyorum. Dahası Narişkin’in uyarısında dikkat çekici bir Kürt notu vardı. “Orta Doğu’da savaşan uluslararası terörist örgütlerden –özellikle Nusra Cephesi, Hamza Tugayı ve Sultan Murat Bölüğü’nün yanı sıra aşırılıkçı Kürt gruplar - paralı askerler aktif olarak çatışma bölgesine sürükleniyor” diyordu. Bu, “Türkiye destekli milisler gelirse Türkiye’nin düşmanı Kürtler de gelir” restini içeren bir uyarı. Milise karşı milis. Bakalım Kafkasya üzerinden restleşmeler Türkiye’yi nereye taşıyacak ya da Türkiye’nin sınırlarına neler taşıyacak?
Bir şey daha: Kış geliyor ve Karabağ soğuktur! Onun da bir hatırı vardır herhalde, tarafları makul olana itmek için…
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.